Kimi zaman kucaklayıp öperdi onu. Kimi zaman da sarılır, birlikte yatar, sabahlara dek teni döşüne dokunarak uyurdu. Sap ucundan renkli renkli sarkan püskülü, yavuklu saçı okşarcasına sever tarardı.
Bu toprakların yetiştirdiği en güzel yürekli, en üretken, en istidatlı adamlardan biri, Ozan Muhlis Akarsu, sazını işte böyle can gibi, canan gibi, insan gibi sever gözetirdi.
Dile gelip de
Bir gün bir yerde karşılaşmış, muhabbet kurmuştuk. Şakayla karışık anlatmıştı; "Benim sazın canı vardır kardeşler. Bazen konuşur o benimle..." demişti. Gülüştüydük ama çok da sevmiştik bu tasavvurunu... Gülmemize kızmadı. Aksine daha bir ciddileşip anlattı. "Bağlaması ondan az biraz ihmal görse, bir duvara asılı hallerde birkaç gün kala kalsa, o kalın parmakların arasındaki kiraz tezene, hasret çeken tellerine, göğsüne, kulağına bir vakit dokunmasa dile gelip, dert yanıyormuş" Akarsu Hoca'ya.
Zalimsin oy!..
Mesela o bilindik türküsünde dillerimize pelesenk olan sözleri aslında sazı etmiş ona. Demiş ki; "Ey Sevdiğim Sana Şikayetim Var. Ne Sevdiğin Belli Ne Sevmediğin. Ben de Bir İnsanım Bir de Canım Var. Ne Sevdiğin Belli Ne Sevmediğin..."
Yarın Madımak
Muhlis Akarsu'yu tez yitirdik ama hiç unutmadık. Aynen Sivas'ı, Madımak'ı, yanan diğer canları unutmadığımız gibi. Yarın Madımak Oteli'nde ateşe verilip yakılan 37 insanımızın ölüm yıldönümü dostlar. Gelin türkülerle analım onları. Bağırıp çağırarak, yıkıp dökerek değil, vakur, olgun ve en anlamlı şekillerde; türkü şölenleriyle analım onları. Muhlis Hoca'dan, Nesimi Çimen'den, Hasret Gültekin'den deyişler okuyarak, türküler çığırarak analım. Mesela diyelim ki; "Bunca Gamın Bunca Derdin İçinde, Yaşamak Bizlere Zor Nenni Neni. Sizden Umudumu Kesmem Erenler, Elbet Bir Çaresi Var Nenni Neni..."