Kütahya deyince akla çini gelir değil mi? Artık öyle değil maalesef. Şimdi bir de Çin işi geliyor akıllara. Çünkü yol üzerinde kurulu irili ufaklı dükkanların kapısına; "Ne alırsan 500 Bin-1 Milyon" diye yazan afişler asıp, daha yukarılara da kocaman harflerle Kütahya Seramiği diye ilan hazırlayıp müşteriyi "çapariye" getiriyorlar.
Bir bu kalmıştı!..
Gerçek ustalar ve marka üreticileri durumdan ziyadesiyle huzursuz. "Bu bizim dünyaya takdim edecekken, ihanete uğrayarak perişan edeceğimiz bir değer olarak kalacak yakında" diyorlar.
Sahiden de Çin Mallarını Kütahya seramiği ya da çinisi diye satmak yanlış geldi bana.
Ucuz mal pahalı mıdır?
Çünkü her aklı başnda insan gibi 'hediyelik eşya' olarak yurda gümrüksüz sokulan; bu nedenle hem kalitesiz hem denetimsiz hem de elbette ucuz olan Çin malları yörenin en büyük gelir kaynağını kurutur diye düşünüyorum. Yani bu ucuzluk uzun vadede pahalıya patlar bize.
Tarihten bu yana
Hazır Kütahya'ya gelmişken şu ünlü çiniler üzerine bir araştırma yaptım. Bol bol görüntü çektim. Bakın nasıl me- şakkatli ama hoş bir yolculuğu var Kütahya çinisinin.
Seramik yapımı Kütahya'da Frigler'le başlamış meğer. Ve tee Bizans Devri sonuna kadar da sürekli gelişmiş durmuş. 100 yılı aşkın bir süre Selçuklular'la Bizanslılar arasında tampon bölge olarak kalan kentte Bizans ve Selçuklu sanatının özellikleri sarmaş dolaş olmuş hallerde yansımış seramikçiliğe elbet.
Yatır, türbe, evliya
İnanç turizminin bilgisi sağlam rehberleri o yüzden 1314 tarihli Vacidiye Medresesi'ndeki Abdülvacit Efendi'nin sandukasına götürüp oradaki çinileri gösterir turistlere. Sırf o mu, hayır. 1428 tarihli Yakup Bey Türbesi'nde ilk Osmanlı Devri renkli sırlı çini tuğlaları kullanılmış mesela. İşte orası da uğrak yerlerinden biri gelen gidenin.
Çini deyip geçme aga!..
Çinicilikte kullanılan hammaddelerin adları çok hoş; Kırklar Toprağı, Gri Bilecik Kili, Maya, Çamaşır Kili, Çakmak Taş.
Ustalar diyor ki; "Savaş kardeş bu hammaddelerin belli oranlarda karıştırılmasıyla Çark, Döküm ve Pres diye adlandırılan üç tür harman hazırlarız biz. Çark harmanında; düz duvar tabağı, vazo, saksı ve şekerlik, döküm harmanında; biblo, bardak, tabak ve küllük, pres harmanında; düz ya da desenli duvar plakaları yaparız ki dünyada boyumuzla ölçüşen olamaz."
Ben de sordum
"Peki de; nasıl edersiniz bu zenaatı?" dediğimde yanıt şöyle geliyor; "Ocaklardan gelen hammaddeleri önce öğütürüz. Çakmak taş ile bir değirmende kuru olarak karıştırırız.
Harman olan
Plastik olmayan hammaddeler de vardır. Bunları da kaynatıp süzüp harmana ekleriz. Dinlendirilmiş harman, kapalı suyu alındıktan sonra alçı kalıplara dökülür ya da eski fırın plakaları üzerine yayılır. Böylece, harmanın bileşimindeki su oranı ile plastik maddelerin bileşimindeki su oranı eşitlenir. İşte işin püf noktası buralardadır. Çünkü bunların kıvamı bunların sırrı Kütahya ustalarının belleğindedir.
Bitmeyen bir işlem
Daha sonra kurutma, plakalar püskürtme, diğer ürünleri daldırma, ateşhane ve pişirmeden geçirme aşamaları da vardır da laf çok uzar anlatırsak. Ama ille de Ateşhane bölümünde sırçanın pişirildiği yerdeki "Göz penceresini" söylemeliyiz. Çünkü esas kontrol oralarda olur. 11-14 saatte 800-950 dereceye ulaşr ki öff öff..
Haksızlar mı yani?
Eh şimdi gelin de bozuk atmayın "500 bin'lik-1 milyonluk mallar var" yaygarasıyla yola dizilmiş Çin işi dandik malzemeye. Gerçek Kütahyalılar sitem etmekte, kızmakta haklı değiller mi ne dersiniz?..