Adı Filiz Bedirhanoğlu. 2 çocuk annesi bir eczacı. Aynı zamanda Güneydoğu İşadamları Derneği Başkanı İsmail Bedirhanoğlu'nun da eşi olan Filiz Hanım Diyarbakır'da yıllardır gelir vergisi ödeme sıralamasında birinci. Her dönem de yüzlerce milyarlık vergiler ödeyerek sıralamadaki yerini yıllardır kimselere kaptırmıyor Filiz Hanım.
Sadece iş dünyasında değil kentin ve bölgenin her türlü sosyal ve kültürel faaliyetinde gönüllü olarak yer alan yürekli, çalışkan, sorumlu bir Cumhuriyet aydını o. Eğitim gönüllüsü, çevre gönüllüsü, TEMA gönüllüsü oluşunu söyleyip uzun listeyi burada keseyim. Filiz Bedirhanoğlu bu çalışmaları içinde özellikle de Diyarbakır'ın tarihi ve turistik yerlerini kurtarma projelerine büyük ağırlık veriyor. Şu aralar çalışma gruplarıyla birlikte onun da en büyük hedefi İçkale'deki yüzlerce yıllık tarihi binaları restore ettirip, orayı Güneydoğu'nun en büyük turizm odağı yapmak.
VOLTASINI BİLE BİLİYOR
Filiz Hanım ve arkadaşlarının turizm merkezi yapmak istediği bölgede Diyarbakır'ın ünlü merkez kapalı cezaevi de bulunuyor. Jandarma bölüğü tarafından korunan cezaevinde şu an sadece suç işleyen 90 çocuk tutuklu var. Ancak yaman rastlantı tam burada ortaya çıkıyor. Diyarbakır vergi rekortmeni eczacı Filiz Hanım oradan kaldırıp yerine turistik bölge yapmak istedikleri bölgede bulunan kapalı cezaevinde aylarca tutuklu olarak yatmış çünkü.
SİYASİ TUTUKLUYMUŞ
Diyarbakır Kültür Müdürü Songül Göksu'yla birlikte yaptığımız kent gezisi sırasında tanışıyoruz kendisiyle. Songül Hanım; "Filiz benim en yakın dostum, ayrıca en güvendiğim çalışma arkadaşımdır. Gerek kendisi gerekse eşi İsmail Bey ülkesine, kentine, insanına alabildiğine duyarlı. Bölgede atılacak her türlü adıma en büyük yardımcı çifttir" diye anlatıyor.
Sonra Songül Hanım'la sohbet ediyoruz. Gençlik yıllarında binlerce öğrencinin başına gelen onun da başına geldiği için sonu beraatla bitecek bir davadan yargılanmış o da. Ranzasından koğuşuna, maltasından voltasına kadar her şeyini çok iyi bildiği cezaevini anlatırken kurduğu cümleler oldukça duygulandırıcı. "Ülkemizin zor günleriydi o günler. İçerideki günlerimiz de zor geçerdi. Ben siyasi tutukluydum. Ama burası siyasi bir hapishane olmadığından dolayı genelde adi suçlular bulunurdu. Yoksul, eğitimsiz, kendini ifade edemeyen kavruk insanlarımızdı çoğu. Vaktimizin epey kısmı o mahkı eğitmekle geçti. Onlara okuma-yazma öğrettik. Elişleri, çocuk bakımı öğrettik. Ve ta o zamanlarda çok iyi kavradık ki ülkemizin en büyük düşmanı cehalettir. Eğitim olmadan sevgi de, saygı da, barış ve kardeşlik de kök salmıyor, maya tutmuyor. Ve yine zamanlar karar verdim ki dışarıya çıktığım günden itibaren koşulsuz olarak insanlarımıza, memleketinize hatta dünyaya destek olabilmek için her şeyimi adayacağım. Hâlâ bu sözümün arkasındayım. Ailem ve mesleğimden arta kalan tüm zamanlarımı gelecek günlerin ışıldaması için seve seve harcıyorum."