Birbirlerini yiyorlar.
Hem liderleri, hem basın amigoları.
Ekremciler, Kemalciler, Meralciler... Diğer "küçüklerin" bütün bu olup bitenlerden kendilerine pay çıkarmaya çalışmaları da pek eğlenceli.
Ama sıktı.
Öyle bir hava yaratıyorlar ki, Kılıçdaroğlu hayatta kazanamazmış ama İmamoğlu garantiymiş...
"Masada" gizli ve derinden bir çekişme, hatta düşmanlık var.
Basında bu daha açık sergileniyor.
Çıngarın ne zaman çıkacağı da merakla bekleniyor.
İyi ama bütün bunlardan bize ne?
CHP'nin başına kimin geçeceğini hiç mi hiç umursamayan büyük bir kitle var.
Adaylarının kim olacağı da öyle pek fazla umursanmıyor orada.
Orada aday belli, karar net.
Beri tarafta da, şunun oğlu gelse yüzde 24, bunun kızı gelse yüzde 24 işte.
***
Masası da sandalyesi de kabak tadı verdi.
Şunun oğlu, bunun kızı, yeter be!
Kısır hayatlarında bundan başka hiçbir şey olmayan zavallı "ortalık gazetecileri" için çok önemli, bizim seksen çeşit başka konumuz var.
Diyelim ki şu ya da bu kazandı, boyları mı uzayacak?
"Avanta" mı bekliyorlar?
Kovulduğu gazeteye geri dönmek için çırpınanlar...
Patronu için ihale bekleyenler...
Düşmanlık duyduğu meslektaşlarını "yemek" için fırsat kollayanlar...
Ayak kaydırmacılar, altını oymacılar, gözünü çıkarmacılar...
Çok gördük meslek hayatımızda bu kayıkçı kavgasını.
Bir kısmı kayboldu, bir kısmı toprak altında.
Kimisi genç yaşında gitti, kimisi ahir ömründe.
Ne oldu, neye yaradı bütün o çekişmeler, çirkinlikler, pislikler?
***
Örneğin, bizi de "ele geçirmek" için iştahla bekleşenler var. Çökeceklermiş. Beni de kapının önüne koyacaklarmış.
Umurumdaydı sanki!
Önce kimin oğlu gelecekse gelsin de o zaman bakarız.
Hadi göstersin mürüvvetini.