Altmışlı yıllarda tarihi eser kaçakçılığı yapmak -elbette- yasaktı.
Yapana "bin kuruş ağır para cezası" vardı!
On lira...
O günkü kurdan 1 dolar.
Çünkü kanunun ilgili maddesi Abdülhamid devrinden kalmaydı.
Yakalanan "on kâğıt" atıp kurtuluyordu...
Değiştirdiler de dünyaya rezil olmaktan kurtulduk.
Gene bunun gibi "halifeye sövmek" de yasaktı.
Adamın biri yakalanmıştı da "Olmayan bir şeye sövmek nasıl suç olur" deyip kurtulmuştu...
Cezası neydi hatırlamıyorum.
***
Günümüzde de
Kuzey Kıbrıs'ta
"kamu malına zarar vermenin" cezası bin liraymış.
Çok para!
Güneyde kaç avrodur bilmiyorum.
Burak diye bir çocuk, trafik ışıklarında kırmızıya
"kalp işareti" yapıştırmış.
Bir etiket.
Eee, ne var bunda?
Çıkartma yapışınca kamu malı zarar görüyormuş...
Burak bunu internette gördüğü benzer bir eylemden etkilenerek yapmış.
Gören de, başka işi gücü olmadığından herhalde, cep telefonuyla filmini çekip sosyal medyadan paylaşmış.
Paylaşanların kimisi bu eylemle
"aşk" işareti verildiğini, kimisi de
"sağlığa" dikkat çekildiğini düşünüyormuş.
Amerikan kültür emperyalizminin bütün dünyaya kazurat gibi sıvadığı
"bönleştirme" politikası meyvelerini veriyor...
***
Polis güvenlik kameralarını izlemiş, sanki banka soygunu...
Burak'ı yakalamışlar, bin lira ceza kesmişler.
Sosyal medyadan Burak'a
"destek yağmış"...
Derken iş büyümüş.
Mecliste muhalefet cezayı eleştirmiş.
Bir fakülte dekanı,
"Bu çocuk bir gerilla sanatçısıdır, ödüllendirilmelidir" demiş.
Meğerse Burak'ın amacı, trafik kazalarıyla ilgili
"farkındalık yaratmak"mış...
Yapıştırdığı kalp etiketiyle de,
"Kırmızı ışıkta dur, kalpleri durdurma" demek istermiş!
Burak buraya gelsin de ışıklara
"satır" işareti falan yapıştırsın...
"Sana yol vermeyene satırla saldırma" anlamına gelsin.
Ama
"kasaplara özgürlük" anlamı çıkaranlar da görülebilir.
***
"Kalpli kırmızı ışık KKTC'yi karıştırdı" diyor gazete...
Keşke yavru vatan, anavatandan farklı olsaydı.
"Abesle iştigal" anlaşılan orada da gözde bir spor dalı.
Bizim de burada altılı masamız falan var yani.