Gençliğimde... Londra'da geziniyordum, elbette Westminster Kilisesi'ne de yolum düştü, olmazsa olmaz.
Mezar arıyorum, ünlüler orada gömülü ya...
Birdenbire fark ettim, Robert Browning'in üstüne basmaktayım! Çok da sevdiğim bir şairdir. Utandım ve sıkıldım.
Meğerse bu doğalmış. Meğerse bunlar "mezar taşı" kullanmazlarmış orada.
Taş yerde, ayakaltında. Üstünde yürürlermiş.
Kimileri de duvardaydı.
Elizabeth'lerin birincisi de orada.
Ama ziyaret bedava.
Birincisi bedava, ikincisi paralı.
Kraliçenin mezarı dedikleri de, televizyonda gördük, yazılı bir taş blok.
Hani o "arslanlı ve tekboynuzlu" bayrak örtülü tabut değil yani. (Eskiden o bayrakta Fransa'nın üç zambaklı amblemi de vardı, Fransa'nın yarısı bunlarındı ya...)
Nasıl da bir düğmeye bastılar, tabut zzzt diye aşağı inmeye başladı...
Hiç öyle ölü gömme görmemiştik.
***
İkinci Elizabeth orada değil, Windsor Kalesi'nde yatıyor.***
Biz de paralı yapsaydık bazı kabir ziyaretlerini...
Hem ayıptır hem günah olsa gerektir.
Şimdi bir örnek vereceğim, çarşı karışacak.
Vermiyorum.
***
SEN NE GÜZEL BULURSUN GEZSEN VAROŞLARI
Bir düğünde, halayda çalınacak şarkı yüzünden gelin tarafı ile damat tarafı arasında gerginlik yaşandı. Oyun pistinde başlayan gerginlik sonucu tekme tokat kavga çıktı. Salonda başlayan düğün, polis merkezinde son buldu.
Bir kadın eczaneye ilaç almaya gitmişti. Bu sırada arkasından yaklaşan bir kişi kadının ensesine bir yumruk vurdu. Yakalanan saldırgan ifadesinde, "Kadını tanımıyorum, yanımdan geçerken bana laf attığını sandım, bu nedenle sinirlendim ve vurdum" dedi.
Kayınpeder, torunu doğduktan bir hafta sonra dünürünün evine gitti. Kapıyı damadı açtı. Kayınpeder, sigara içmesinden sakalına kadar her şeyine karıştığı damada bıçakla saldırdı. Kalbinden bıçaklanan damat hayatını kaybetti.
Haberlerden küçük bir demet...