Bir televizyon kanalı vardı, tepeden tırnağa eğlence programı, dünya yansa yıkılsa şakkada şukkada sabah akşam göbek atarlardı...
Akşama geleceğiiiim... Hacı babaan evde mii?...
Medyanın yazılısına görüntülüsüne bakıyorum, ağzım açık kalıyor.
Habercilikte "sosyal medya" adı verilen çirkef çukuruna teslim olmuşlar.
Artık sabah toplantısında haber merkezine "Bugün neler var" diye sorulmuyor, Whatsapp, Instagram, Tiktok cart curt sitelerine "kim kime çakmış" diye göz atılıyor...
Alakasız bir herif-i naşerifin orada ne dediği, Joe Biden'ın ne dediği kadar önemli, hatta daha da önemli.
Kamala Harris'in verdiği demeç değil attığı kahkaha tepki topluyor.
İkide bir "yelken açan" hiç tanınmamış kızlar...
Bu kızlara yelken bumbası tutturan hiç tanınmamış birtakım "iş insanları"...
Bu hanım kızlardan hiçbirinin şöyle "fakir ama yakışıklı" bir üniversite öğrencisine tutulduğunu duymadık.
Kızların reklamı yapılıyor; çünkü o gazetenin televizyon kanalında oynatılan çarçur dizide oynuyorlar.
Seyircinin bunların aşk hayatlarını çok merak edeceği varsayılıyor.
Hamile kalmaları ya da kalmamaları da çok önemli, kilo vermeleri ya da almaları da.
Yani insanın bunları iş edinip okuması için nasıl bir kafaya sahip olması gerekir?
Öncelikle ilkokul diplomasına tabii. Okuma yazma bilecek.
O kadarı da yeter.
Çünkü memleket "lumpen sınıfının" eline geçmiştir.
Başat olan kültür de lumpen kültürüdür.
Amerikan emperyalizminin bütün dünyaya kendi bönlüğünü, vasatlığını, ergen basitliğini kazurat gibi sıvadığı bilinir. Biz de buna pek gönüllü teslim olduk.
Çünkü bön ve vasat insanlar, toplumda ağır bastılar.
Artık televizyon ekranında geçen altyazıların Türkçe yanlışları bile düzeltilmiyor...
Haber bültenlerinde görüşü sorulanlara bakıyorum...
Türkçe iki cümleyi yanlışsız kurabilen pek az.
Bu tabii sözü yazıya çevirirken de geçerli.
Herif ne saçmaladıysa "aynen" ekranda.
Kültür-sanat sayfalarına bakıyorum...
Ya kimsenin bilmediği ve okumadığı birtakım yazarlar...
Öyle ya, her gün de Tanpınar ve Oğuz Atay'la sayfa dolmaz ki...
Ya da lumpen kahramanları: Kemal Sunal, Adile Naşit.
Sinema ufku bu kadar. Müzik zevki de Müslüm, Dilber ve Bergen düzeyinde.
Bunlar ne büyük sanatçılarmış da biz bilememişiz!
***
Yıllar önce "Alexander kebap" görmüş ve yazmıştık.
"We have family saloon upstairs" de biliriz. Yukarıda aile salonumuz vardır.
İşi büyütmüşler.
Lokantacı "kabak ograten" pişirip satıyor.
Aslında "au gratin"...
Bunu "kabak öğreten" olarak algılamış, etiketine yazmış.
Yetmemiş, turist de anlasın diye kendince İngilizce'ye çevirmiş:
"Pumpkin teaches!"
Öyle ya, Avrupa Birliği'ne girecek değil miydik?
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz