Paris ve çevresindeki fabrikalarda greve giden hiçbir Fransız işçisinin diyelim Auvergne bölgesinden halk oyunları oynadığı görülmemiştir.
Hiçbir Amerikan işçisi banjo çalmaz, sığır çobanı türküleri çağırmaz.
Hiçbir İsviçre işçisi de bizim "hülülü"ye benzeyen "yodel" çekmez.
Onlar artık köylü değildirler, birkaç kuşak boyunca şehirli olmuşlardır.
Ama bizde en ufak bir işçi eyleminde halay çekilir.
Düğünde de çekilir, asker uğurlamada da.
Çünkü onlar ne köylüdür ne de şehirli.
Hayatımda hiç halay çekmedim, hiç böyle bir coşku ve ihtiyaç duymadım, nasıl çekilir onu da bilmem.
***
Bir düğüne katılan Suriyeli "konuklarımız" arasında halay yüzünden kavga çıkmış.
"Halaybaşı kim olacak?" kavgası.
Ulan bunun başı olsan ne olur, kıçı olsan ne yazar? Ne kazanırsın, ne kaybedersin?
Kavga kanlı bitmiş. Bıçaklar çekilmiş, bir ölü, iki yaralı. (Henüz ateşli silaha terfi edememişler.)
Eğlenmiş işte çocuklar...
Yunanistan'da "sirtaki başı" ya da "kasap havası başı" olmak için birbirini öldüreni hiç duymadık.
Madem Suriye'yi sevmiyorsunuz, onları taklit etmeyiniz.
Köylülüğünüzü sakin yaşayınız.
Daha doğrusu, ondan kurtulmaya bakınız.
***
BU SİZE BİR ŞEY HATIRLATTI MI?
Kuzey Kore diktatörü Kim Jong Un, babası Kim Jong İl'in ölüm yıldönümünde ülkede gülmeyi ve içki içmeyi yasaklamış.
Doğum günü kutlamak falan da yasak.
On bir gün boyunca gülmek yasak.
Evet, gülmek.
Bendeniz de bir 10 Kasım töreninde güldüğüm için "ihtar" cezası almıştım. Hap kadar çocuktum.
Ayrıca okul bahçesinde bütün gün "üzgün üzgün dolaşma" emri verilmişti.
Atatürk asla "böyle yapın" dememişti oysa...
Bu kuralları koyan diktatör İnönü olmuştu.
Öptüm seni Necati.