Memur gazetelerinde ara sıra Köy Enstitüleri'nin "faziletleri" hakkında yazılar yayınlanır... Kabak tadı vermiştir ama satacak başka malları var mıdır?
Bu, tadı damaklarında kalmış olan "memur diktası" yıllarına duydukları özlemdir. İsmet Paşa mezarından kalksa, başımıza geçse...
Çünkü Atatürkçüler ileriye, Kemalistler de işte böyle geçmişe bakarlar.
Geçmişi geri getiremeyeceklerini öğrenemediler gitti.
Köylüyü de tekrar köyüne tıkamazlar.
Köy Enstitüleri ancak ve ancak "tek parti diktası" altında uygulanabilecek bir girişimdi. (Köylü bunların yapım masraflarını ve de "eğitmenlerin" maaşlarını üstlenmeye mecbur tutuluyordu.)
Köy Enstitüleri'nin kurulduğu dönemde ülkemizde koyu bir "Milli Şef diktası" vardı...
Bu enstitülerin temel amacı köylüyü köyünde tutmak, büyük şehirlere göç etmesini yani "işçiye dönüşmesini" engellemekti.
Memur diktası "sosyal hareketlilik" istemiyordu.
Sonra maazallah "solculuk" falan başgösterebilirdi...
Bu yüzden yol bile yapmıyorlardı!
Gayrimüslim sermayenin beli kırılmış (Varlık Vergisi), köylü dizginlenmişti, işçi zaten yok sayılırdı, memur kraldı.
Köylü, bir yandan ucuz Maarif Klasikleri'ni okuyarak yontulacak, bir yandan el becerileri edinerek (marangozluk, arıcılık vb.) köyünde kendi kendine yeter hale gelecekti.
Çünkü kalkınma "sanayileşmede" aranmıyordu. Sanayileşme tehlikeliydi.
İşe bakın ki, ünlü Alman psikopatı Heinrich Himmler de tastamam aynı şekilde düşünüyordu.
***
Bir köy öğretmeni bir memur gazetesine mektup yazmış, görüşlerini dile getiriyor...***
Suçlusunuz. Sorumlusunuz.