Merhum Ecevit çok kibar bir adamdı.
Kıbrıs'a çıkmış, hemen arkasından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi "ateşkes" kararı almıştı. (O zamanlar dünya beşten küçüktü.)
Ecevit çok kibar bir adam olduğu için hemen bu karara uydu. İşte barış marış, akgünler, güvercin vs.
Orduyu, en olmayacak zamanda ve yerde, daracık bir üçgene sıkışmış olarak çok zor durumda bıraktı.
İkinci bir harekat kaçınılmazdı, ilerlemek şarttı. Orada o şekilde kalamazdık. Bir karşı hücumla denize dökülebilirdik.
İkinci harekata başladığımız anda bütün dünya aleyhimize döndü. Oysa ilk harekat sırasında sokakta yürüyüşümüz bile değişmişti...
İlk harekattan dört gün sonra, havaalanı açılır açılmaz Paris'e kalkan ilk uçaktaydım.
Pasaportumu, Fransız polisinin önüne "çiftlik bağışlar gibi kasılarak" attığımı hatırlarım. Evet, attığımı.
Bir daha nasip olmadı.
Haklı olduğumuz davada, Ecevit'in basiretsizliği ve korkusu yüzünden haksız duruma düşmekteydik... "Kurtarıcı" olmaktan hızla çıkıp "işgalci" oluyorduk...
Bugün başımızda basiretsiz bir adam yoktur.
***
Girmeye çok meraklı olduğumuz Avrupa, şimdi aynı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ni toplantıya çağırdı.***
Bu durumda, o kapıları açıp Suriyeli mültecileri salıvereceksin Avrupa'nın üstüne. Ekonomik yükten de kurtulursun.