Murat Bardakçı dostumuz yazdı. Ayasofya'dan girdi, "mavi cami"den çıktı. Yok, bu deyimi kullanmadı tabii.
Mavi cami deyimi turist tavlama gayretinden geliyor, onun adı Sultanahmet Camii. (Süleymaniye'ye niçin "kırmızı cami" demiyorsunuz acaba?)
Hani bazı turistler onu da Ayasofya gibi müze sanırlar da, oraları buraları açıkta içeri girmeye kalkarlar, kibarca uyarılırlar.
Benzer bir durum bizim de başımıza gelmişti, yıllar önce Roma'da geziniyorduk, elbette her turistin "olmazsa olmazı" Saint Pierre katedraline gittik.
Sistine şapelinin önünde akıl almaz bir kuyruk vardı, ne de olsa aylardan temmuz... Baktık ki beklemeyi göze alsak üç saatten önce sıra gelmeyecek, rotayı katedralin kendisine kırdık. O kalabalıkta itiş kakış kafa kaldırıp tavan süslemesi göreceğim diye tepişmektense, Michelangelo'ya kitaptan bakarsın daha iyi.
Kapıda bekleyen bir papaz bizim hanımı içeri sokmadı.
Kolları açıktaymış, üstelik dizkapağı da görünüyormuş.
Ki bizim hanım asla açık saçık giyinmez, alt tarafı kolu açık.
Onu almadıkları için ben de kızdım girmedim, döndük.
Sonra düşündüm, kızmaya ne hakkım vardı?
Kızacaksam, kendi mabedine kolu bacağı açıkta giremeyen, ama bizim mabedimize destursuz dalan Batılı'ya kızmalıydım...
Bizim hanımın başı örtülü olsaydı bu sefer Müslüman diye mi içeri sokmayacaklardı, merak ederim.
Roma'ya tekrar yolumuz düşerse, bir denemeli...