Mesele, lider olduğunu sanan çapsız bir cahilden, üçüncü sınıf bir kasaba politikacısının nafile çırpınmalarından ya da milliyetçi hareketin belini kırmakla görevli bir hanımefendinin kendi kendine böbürlenmesinden ibaret değildir.
Meselenin özü, ölmüş ve gömülmüş olan "eski Türkiye"nin son bir gayretle mezardan çıkma çabasıdır.
Saat gece yarısını vurunca çıkıp horoz ötünce dönen bir vampir gibi.
Çaresizlikten "eski dinci düşmanlarından" (Gül, Şener, Karamollaoğlu) bile medet umacak kadar bunalmış bu insanlar hangi tehlikeli oyunda sahne aldılar?
Eski zayıf, güçsüz, takatsiz, soluksuz, Batı'ya boyun eğmek zorunda kalmış güdük Türkiye'yi geri getirme çabasında...
Kısa vadede, önce Fetöcüler'i salıverecekler.
Arkadan bunlara "iade-i itibar" da gelecek. Bu iade aynı zamanda "görevlerine iade" yani devlete geri döndürme şeklinde de olacak.
Sonra da sıra "devr-i sabık yaratmaya" yani halk adamı görevlilerin ve hatta halkçı medyanın bile "tasfiyesine" gelecek.
Yani bürokrasi yeniden tahtına oturacak ve özlediği saltanat günlerine dönecek.
Yeni bir anayasa hazırlar gibi yapıp eski "vesayet anayasasını" dayatacaklar.
Yatırımları durduracaklar, yeni havaalanı arazisinde inekler otlayacak...
Bu arada bol bol "Atatürkçülük" satmayı da hiç ihmal etmeden...
Milli bağımsızlığı ve milli onuru ayakta tutmayı şiar edinmiş bir adama da her türlü hakareti sürdürerek tabii...
Atatürk diye diye emperyalistlere kulluk edecekler.
Hiç utanmadan.
Ahmak solcular da buna alkış tutacaklar.
Sosyalistlerin ve komünistlerin yakın tarih boyunca analarını ağlatmış olan bürokrat sultasına bunca biat etmeleri de o tarihin "traji-komik" cilvelerinden biridir.
Bir kısmı düpedüz faşist oldu, bir kısmı Kürt milliyetçiliğine koşuldu, bu da ayrı bir acıklı güldürüdür.
Neyse ki "esamileri" okunmuyor da pek göze görünmüyor.
Eski Türkiye'nin bir atımlık barutu kaldı, 24 Haziran'da ateş edip onu da tüketecek.