Cumhurbaşkanı, Hatay'a gitmeye hazırlanan Kılıçdaroğlu'na "ihtiyacın varsa parka ve postal göndereyim" demiş, o da "parka ve postalı gençliğimden beri giyiyorum" demiş.
Boş laf. Demagoji.
Sonra da "bizim vatanseverliğimiz parka ve postal vatanseverliği değildir" diye eklemiş.
Bu da boş laf.
Bu da demagoji.
Üstelik orduya hakaret unsuru da içeriyor.
Elbette gençliğinden beri parka ve postal giymiyor.
Peki gençliğinde giymiş mi?
"Gerçekten öğrenciliğimde giydim" demiş.
Ankara caddelerinde...
Parkayı ve postalı "daaevrimciler" giyerlerdi, sosyaldemokratlar değil.
Ülkücüler? Onlar da parkanın "siyaha boyanmış" cinsini kullanırlardı, ayırdedilmek için.
Ne yani, Kılıçdaroğlu gençliğinde komünistmiş de sonra mı sağa kaymış?
(Komünist denemiyordu tabii, yasaktı, "devrimci" ya da "ilerici" diyeceksin, çok sıkışırsan da "emekten yanayım" diye kıvıracaksın.
Bu alışkanlığı bugün de sürdürenler var.) İşin en hazin ve en güzel yanı şuydu: Bu parkalar Amerikan ordu mensuplarının alışveriş ettikleri PX mağazalarında satılırdı!
El altından elde edilen bu "ihtiyaç fazlası Amerikan ordu malları", Amerikan aleyhtarı sloganlar ata ata giyilirdi: Bağımsız Türkiye!
Gençliğinde böyle diyenlerin şimdi karta kaçınca Amerika'dan bağımsız politikalar izlemeye çalışan Tayyip Erdoğan'a düşman kesilmeleri, işin diğer bir hazin cilvesidir ve bazı komünistlerin kafalarının ne kadar çalıştığını da gösterir...
Parka kışlıktır tabii.
"Daaevrimcinin" yaz kılığı farklıydı.
Beyaz "Frenk gömleği", gri pantalon, gri hırka...
Ayakta da "kes" lastik.
Ve de mutlaka sarkık bıyık.
Kışın parkanın yan cebinden mutlaka ucu gösterilen Ant dergisi, yazın kullanılamıyordu, sokacak yer yoktu.
Tabanca kızlara taşıtılırdı çantalarında.
İçki içmezler, bol bol çay içerlerdi.