Lenin'in meşhur kitabıdır. "Ne yapmalı?" demek.
Lenin bu başlığı Çernişevski'nin o zamanlar Rusya'da çok okunan bir romanından apartmıştı, eh biz de Lenin'den aparttık. Rusça'sını yazınca daha fiyakalı oluyor.
Kudüs konusunda ne yapabiliriz?
Yahudi olmayan herkes Trump'un yediği bu son haltı lanetliyor.
Fakat gösteri düzenlemekten, protesto etmekten öte ne yapmalı?
ABD ile diplomatik ilişkileri kesecek halimiz yok. İsrail'le de yok.
Eskiden olsa işimiz kolaydı: Sırtımızı dönerdik. Yok sayardık. "Biz Ortadoğu diye bir yeri tanımıyoruz" derdik.
Daha bilgili olanlar "biz Kudüs'ten tam yüz yıl önce çekildik, sonrası bizi ilgilendirmez" deyip geçerlerdi.
Nitekim Bay Kemal de, Bayan Meral de, iktidara gelirlerse öyle yapacaklar.
Bürokrasinin temsilcilerinin tavrı bu. Geleneksel "Kemalist" tavır. Peki Müslüman Türk halkının iktidarı ne yapmalı?
Kudüs'e asker gönderecek halimiz yok. İsrail'le savaşa tutuşacak da değiliz.
Oysa Kudüs'e tam da şimdi "Osmanlı yönetimi" iyi gelirdi: Her üç dine de eşit mesafede duracak, şehre "özel statü" verecek, oraya hiçkimsenin el koymasına izin vermeyecek "adil" bir yönetim... Belki de imparatorluk bünyesinde, gevşek bağlarla bağlı, bugünkü Singapur gibi bir şehir devleti...
Bu fırsat yüz yıl önce kaçmıştır.
Geçmiş ola.
Ortadoğu meselesi çözülmez.
Çözülmesi için iki şartın karşılıklı ve gönüllü olarak yerine gelmesi gerekir:
İsrail, Filistin halkının "devlet kurma" hakkını tanıyacak...
İslam dünyası da İsrail'in "varolma" hakkını tanıyacak...
Ve özellikle Kudüs "ortak" bir şehir, ortak ve kutsal bir değer olarak elbirliğiyle korunacak. Kimsenin kimseye "hakkı geçmeyecek"...
Ya da bir "üst otorite" (Osmanlı) her iki yana bunu kabul ettirecek.
Emperyalistler de "bulaşmayacaklar" tabii...
Bu bir hayaldir.
Hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir ütopya.
İşte bu yüzden Ortadoğu mesesi çözülmez, tersine, daha beter çetrefilleşir.
İsrail Kudüs'ten ancak silah zoruyla çıkarılabilir.
Bu da yeni ve çok daha kapsamlı bir savaş demektir. Kazanılacağı da garanti değildir.
Asıl işi inşaat müteahhitliği olan bir Amerikan kırosu, hepimizi Üçüncü Dünya Savaşı'na bir adım daha yaklaştırdı.
Amerika'daki Yahudi lobisini arkasına alabilmek uğruna (çünkü arkası hiç sağlam değil), el bombasının pimini çekti, cephaneliğin kapısına bıraktı.
Yapılabilecek tek şey, bu savaşa girmemektir.
O da çok zor.
Şimdi Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımak, Saraybosna'da Avusturya- Macaristan veliahtı Franz Ferdinand'ı vurmak gibi bir şey.
Tabii Kemalistler ona da "bize ne canım, Osmanlı'nın problemiydi" derler.
Kudüs konusunda da "Arap ihanetini" hatırlatıp "oh olsun" demeye getirirler.
Osmanlı mirasına sahip çıkacaklar mı, çıkmayacaklar mı, şuna artık bir karar verseler!