Bazı gazetecilerde çok ciddi bir telaş ve korku var.
Kendilerini her Allah'ın günü başkanlık sisteminin sakıncalarını sayıp dökmekle yükümlü görüyorlar.
Etkileyebilecekleri alt tarafı birkaç bin kişidir...
Çeşitli derelerden getirdikleri suları aslında tek bir cümleyle özetleyebiliriz: "Eyvah, gene Tayyip kazanacak, hep Tayyip kazanacak!"
CHP amigoluğuna soyunmuş bu vatandaşlar, eğer Kılıçdaroğlu'nun ya da başında kim olursa olsun CHP'nin en ufak bir kazanma ihtimali olsaydı, bu sisteme bu kadar ters bakmayacaklardı!
Son buldukları "argümanlardan" biri de şu: "Bakanlar meclis dışından alınıyor, başkan tarafından belirleniyor, meclisin bakanları denetleme, hesap sorma yetkisi yok."
Evet, yok. Çünkü buna gerek de yok.
Olursa, buna "yasamanın yürütme üzerinde tahakkümü" denir.
Yeni sistemde gensoru da yok.
Yani, muhalefetin "çok güçlü olmayan bir bakanı gözüne kestirip gensoruyla üstüne çullanma ve düşürebilirse de hükümet cephesinde bir gedik açma imkânı" bulunmayacak.
Sorun biraz da "eski kavramlarla" düşünme alışkanlığından kaynaklanıyor.
Yeni sistemde, bildiğiniz şekilde "bakan" olmayacak ki!
Bakanlar, bir anlamda başkanın "yardımcıları" alt tarafı.
Ya da şöyle söyleyelim: Her işe birden kendisi bakamayacağı için çeşitli alanları ve görevleri paylaştırdığı bir "ekip"... Tedvire memurlar...
Bu yüzden örneğin Amerika'da bakana bakan bile denmiyor...
Dışişleri Bakanı yok, "Secretary of State" var... Adalet Bakanı yok, "Attorney General" var... Örneğin eskiden bizde Posta-Telgraf Nazırı denilen "Postmaster General" kabine üyesi bile değil...
Kabinede olmayan diğer bazı kişi ya da kurumlar da bakandan bile daha güçlü ve önemli: Ulusal Güvenlik Ajansı, hem CIA'nin hem de FBI'ın üstünde.
Bütün bu kişi ve kurumlar yalnızca başkana karşı sorumlu.
Başkan istediği zaman istediği sayıda bakanı hemen değiştirebilir.
Meclis buna karışamaz, evet.
Aha da buna kuvvetler ayrılığı deniyor işte, hani CHP'nin pek istediği!