Demirtaş Brüksel'e gitmiş, Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı Avrupa Birliği'nden ve NATO'dan yardım istemiş. Ankara'ya baskı yapılmasını istiyor. Fakat PKK'ya baskı yapılmasını istemiyor. Bu savaş "adil" değilmiş.
Tabii. Türkiye Cumhuriyeti kavgada yumruk sayacak, örneğin PKK kaç bombalı paket bırakıyorsa o da o kadar bomba atacak. Ne eksik, ne fazla. Kaç Kalaşnikov mermisi, o kadar köfte, pardon G-3 mermisi...
Karşı tarafın elinde uçak olmadığına göre de, F-16 falan yasak, cıs...
Sözünü ettiğimiz Demirtaş aynı zamanda baskı yapılmasını istediği devletin Büyük Millet Meclisi'nin bir üyesidir.
Fakat önümüzdeki kasım ayında artık o meclisin üyesi olamaması ihtimali de hiç yok değildir.
Zarar yok, böyle bir durumda güneydoğu taşrasında "bölge meclisleri" kurup Ankara'ya doğru yürüyüşe geçeceklerini bildirmişti...
Polis müdahalesiyle karşılaşınca "meclise saldırı var" da diyecektir.
146'ncı maddenin işletilmesini bile isteyebilir. Diyarbakır geriden meclisini tağyir, tebdil ve de hatta ilga... PKK'yı vazifesini yapmaktan men'e teşebbüs...
Saçmalığın doruklarına çıkabilmesine yardımcı olmak amacıyla kendisine bir öneride bulunacağım: Kuzey Kore, kendini "Japon emperyalizminden kurtarmak" amacıyla saatini geri alıyor, fakat bir saat değil, yarım saat! Tokyo'da saat on iki, Pyongyang'da on bir buçuk olacak...
Selahattin daha radikal davransın, ilerici olduğuna göre ileri alsın, ama olaya çeşni katmak için bunu "çeyrekli" yapsın, Ankara'da on iki, Diyarbakır'da on iki kırk beş!
Zırvalamanın sonu yok ki, bakın bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında suç duyurusunda bulunmuş! Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na dilekçe vermiş.
Belki de, Erdoğan TC'nin başı olduğuna göre davasına da TC'nin savcısı bakar diye düşünmüştür. (Kandil Dağı'nda savcı yok.)
Erdoğan'ın "yargı bağımsızlığını etkilediğini ve yönlendirdiğini" belirtmiş.
Başsavcı önce epeyce gülmüş, bu sıcakta Allah iyiliğini versin Selahattin...
Sonra da dilekçeyi iade etmiş, uygun bir yere, örneğin parti arşivine sokmak üzere.
"Cumhurbaşkanlığı sıfatına sahip kişiler hakkında soruşturma ve kovuşturma yetkisi bulunmadığını" söylemiş.
Selahattin de böylece Erdoğan'ı alaşağı edememiş.
Bu arada olmadık hoşluklar da yaşanıyor: Başsavcılık, dilekçeyi iade kararı verebilmek için Erdoğan'ın "cumhurbaşkanı olduğuna dair" resmi belge aramış, Internet sitesinden temin ederek dosyaya eklemiş.
Ben Selahattin'in yerinde olsam buna itiraz eder, "ıslak imza yok" diyerek şarlar, en az iki şahit isterdim...
Geçenlerde muhalif basının önde gelen koyunlarından biri "hiç olur mu efendim, cumhurbaşkanına nasıl dokunulamazmış" diye ağlıyordu...
İşte böyle dokunulamaz!