İstanbul sermayesi ve onun yayın organları, her ne pahasına olursa olsun CHP'yi bir koalisyona sokmak için çırpınıyorlar...
Amaç, bir şekilde, ama nasıl olursa olsun, AKP'nin gücünü kırmak, Erdoğan'ın da elini kolunu bağlayabildikleri ölçüde bağlamak. Hepten deviremeyeceklerini biliyorlar.
Bu yüzden, kimi postalcı yazarların "raf ömrü doldu" dedikleri ve hiç mi hiç tutmadıkları "siyasi gariban" Kılıçdaroğlu'nu bile yıkayıp parlatma çabası içindeler. Ellerinde başka adam da yok.
Koalisyon uğruna her şeyi, ama her şeyi kullanmaya çalışmaktan da utanmıyorlar.
Suruç'ta bomba patladı, aman hemen bir koalisyon...
Denize giren köylüler boğuldu, bu ne biçim hükümet, hemen koalisyon...
Trafik kazaları oldu, en iyisi koalisyon...
Koalisyon o kadar iyi bir şeymiş ki, neredeyse partilerin tek başlarına iktidara gelmek için çalışmaları ayıp sayılacak! "Yandaş" sıfatının küfür niyetine kullanıldığı gibi.
Eh, bu da "değişik partiler" fikrine her zaman soğuk bakmış bürokrat efendilerinin kafası, onun uzantısı işte...
Tuttukları, tutmak zorunda kaldıkları hiçbir partinin (gerek CHP gerekse MHP) tek başına iktidara gelecek hali olmadığına ve daha uzun bir süre de olmayacağına, hatta hiçbir zaman olmayacağına göre, kaçınılmaz kurtuluş yolu koalisyon...
Nereden mi kurtuluş? Anadolu sermayesinin rekabetinden...
Oysa "fetret devri" hiçbir soruna çözüm değildir. Bulanık suda balık avlamak isteyen İstanbul sermayesinin ekonomik çıkarlarından başka hiçbir şeye de hizmet etmez.
Fetret devri 7 Haziran seçimleriyle başlamıştır, iki aya yakın bir süredir "nafile koalisyon turlarıyla" sürmektedir ve de o koalisyon kurulsa bile sürmeye devam edecektir.
Yeni bir seçime kadar... Yeni bir seçimde "güçlü iktidar" ortaya çıkana kadar...
Fakat gerçek çözüm yeni bir anayasa ve başkanlık sistemidir. Bunun için de önce parlamenter sistem içinde güçlü iktidar şarttır tabii. Bundan da çok korkuyorlar, ya seçim yenilenir de 22 Kasım'da AKP kazanırsa?
Böyle olmayabilirdi. Tarihi bir fırsat yakalanmıştı. Bir AKP-HDP koalisyonu, kendi başına çözüm olmasa bile, bir ilk adım olarak tıkanmış sistemi tasfiye eder, yeni bir anayasa şıpın işi hazırlanabilirdi...
Kandil dağının haydutları ve onların "siyasi kuklası" Demirtaş istemedi. Demirtaş bir gün "ak" diyor, ertesi gün dağdan fırçayı yiyince hemen lafı "kara"ya çeviriyor.
Çünkü dertleri süreç müreç, çözüm mözüm, barış marış değildir, bağımsızlığa kadar savaştır!
O kadar ki, "Kürdistan'a baraj lazım değil" diyebilecek kadar gözleri kararıyor.
PKK, iç savaşı yeniden başlattı, bunun için de DEAŞ mıdır IŞİD midir her ne haltsa onu bahane etti. Hayırlı olsun, otuz bin kişi daha ölsün, üç yüz milyar dolar daha çöpe atılsın, gene bir yere varılamasın...
O kadar basitti ki... "Seni başkan yaptırmayacağız" lafı unutulacak, yeni anayasa hem de yılbaşına kadar yazılıverecekti... Yazık oldu.