Hangi Amerikalı bu "ota bota kriz adını takma" modasını çıkardıysa, şimdi nur topu gibi bir krizimiz daha olmuş!
Öyle diyorlar, kriz kelimesini müşteri gıdıklamak için kullananlar.
Bu kriz, "başkanlık divanı" kriziymiş.
Neden krizmiş? Çünkü daha kaç kişi olacağı bile belli değilmiş. Bu kriz de daha yeni başkanın ilk gününde çıkmış. (Bazı hamşolar akılları sıra "yaa, gördünüz mü, Deniz Baykal olsaydı böyle olmazdı" demeye çalışıyorlar!)
Başkanlık divanında, AKP 19, CHP ve HDP 18, MHP de 17 kişi görmek istiyormuş.
1 başkan (o tamam), 4 başkanvekili, 3 idare amiri, 7 de katip... Birkaç da ilave...
Şu durumda şu partiye şu kadar düşecekmiş, bu partiye bu kadar... Şu parti şu kadar istiyormuş ama duruma göre bu kadar kişiyi de kabul edebilecekmiş... Çok merak eden emekli vatandaş, kahvede maça kızı oynamaktan sıkıldığı aralarda kendi gazetesinden takip edebilir. (Eskiden gözlüklerini takarlar, satırları da "sabit kalemle" çize çize okurlardı, kalemin ucunu dillerinin ucuyla ıslata ıslata, sonra gazeteyi ikiye katlayıp geniş yakalı ceketlerinin yan cebine sokarlar ve tramvaya binip giderlerdi.)
Halkın hiç umurunda değildir, başkanlık divanının kaç kişi olacağı.
Şafak Hanım mı seçilecek Bihlun Hanım mı, bu da CHP seçmeninin bile umurunda değil. (Geçen dönemde örneğin "koca durumundan" Güldal Hanım vardı... Vardı da ne yaptı? Kürsüde güzel bir kadın görüntüsü sağladı. Bu da elbette, örneğin Gürsel Tekin'in "erkek güzeli" görüntüsünden daha iyiydi.)
Ama gazetelerin Ankara bürolarına da, İstanbul merkezi "sizde ne var bugün" diye sorunca söyleyecek bir şeyler lazımdır.
"Başkanvekilinin" hikmeti, başkan yorulduğu, sıkıldığı ya da başka biryerlerde olduğu zaman meclis oturumunu yönetmektir. Bu da sembolik bir angaryadır, o kadar.
Çünkü uygulanacak kurallar bellidir ve şu partiden ya da bu partiden başkanvekili kendi kafasına göre değişiklik yapamaz. Yani korkmayınız, tarafgirlik edemez.
Katip şu partiden ya da bu partiden olsa ne değişecek, tutanaklarla mı oynayacak? ("Çok büyük devlet adamı pek Sayın Kılıçdaroğlu söz alarak dedi ki... Soldan alkışlar, sağdan da alkışlar, her bir yönden uzun süreli alkışlar...)
Şimdi bu "divan krizini" çözmek için "danışma kurulu" oluşturmuşlar. Bu encümen benzeri topluluk bir karara varamazsa meseleyi genel kurula taşıyacakmış.
İşin tek ilginç yanı şu: Bu "krizin" çözülmesi, önümüzdeki hafta sonunu bulur.
Bildiğiniz gibi, cumhurbaşkanı "görevi" ancak divan oluştuktan sonra verecek. ("Ay kime verecek acaba?" diye soracaksanız bir daha benim yazılarımı okumayınız.)
Yani, 45 günlük "tekrar seçim kararı için bekleme" süreci aşağı yukarı 10 Temmuz gibi başlıyor. Böyle böyle Zafer Bayramı'nı buluruz, seçim de aralık başına sarkabilir.
Bizzat Davutoğlu da, koalisyon görüşmeleri için "bir ay sürer" dedi.
Heyecanlanacak bir durum yok vatandaş, haydi ya köyüne ya denize...
Kasım ve aralıkta nasılsa "evinde" olacaksın!