Herkes bilir, Maarif Nazırı demiş ki "şu mektepler olmasa maarifi ne güzel idare ederdim!"...
("Maarif" ve "nazır" kelimelerini öğrenmek için Osmanlıca dersine gireceksiniz çocuklar. Siz şimdi "mektep ne demek" diye de sorarsınız vallahi... "Vallahi ne demek" diye soranlarınız bile çıkabilir.)
Bu kafa hep eleştirilir. Oysa adamcağız bunu şaka yollu söylemiş, "ironi" yapmış.
O devirde yapılabiliyormuş, günümüzde ironi yasaktır. İroni görünce ciddiye alıp üstüne çullanıyorlar, "söz sanatları" bilgisinden yoksun hukukçu da acımıyor.
İşin en güzel yanı, İttihatçı Maarif Nazırı Emrullah Efendi'nin o sözlerini en çok eleştirenlerin CHP destekçisi Neo-İttihatçılar olmasıdır!
Bu örneği en çok onların yazarları verirler.
Sonra aynı haltı kendileri yerler.
"Boğaz köprüleri olmasa İstanbul trafiği ne kadar rahatlardı" şeklindeki yaygın kanı bunun en güzel örneğidir.
Bakınız bir memur gazetesi "51 milyar doları yolda yaktık" yazıyor.
Beş yılda karayollarımızda 75 milyon ton petrol tüketilmiş, bunun da bedeli 51 milyar dolarmış. Vah vah, gitti dövizciklerimiz... Trafik olmasaydı o para devlete kalacaktı.
İttihatçı kafasıyla karayolu yerine demiryolu tercih edilseydi petrol harcanmayacaktı... Sanırlar, herhalde lokomotif iman gücüyle gidiyor. (22 milyon ton da hava, deniz ve demiryolunda yakılmış.)
Bu kafa, "tüketim" kavramını hep "ziyankârlık" olarak algılayan İttihatçı bürokrat kafasıdır.
Kendisi yeterince tüketemediği için tüketimi ve tüketebileni hor gören kafa.
Bu kafa, sırf Türkiye'de bir iletişim devrimi yapan Turgut Özal'a çamur atabilmek için "canım kim Anadolu'nun ortasından Almanya'yla konuşacak" diyenlerin kafasıdır. (Almanya'da iki milyon Türk, bunların da burada en az on milyon akrabası ve yakın vardır.)
Cehalet çok ekonomiktir efendiler, tasarruf etmek istiyorsanız cahil kalınız. (İroni yaptım.)
Örneğin, İngilizce bilmiyorsanız İngilizce kitap ve dergi masrafınız olmaz.
Okumanız yazmanız yoksa Türkçe kitap ve dergi masrafınız bile olmaz.
Gözünüz görmüyorsa televizyon masrafınız da olmaz ayrıca...
Bugüne kadar hiç yemek yememiş olsaydınız mutfak masrafınız da sıfırlanacaktı ne güzel...
Bu kafa, dövizler gitmesin diye ekonomik kalkınmayı erteleyen İsmet Paşa kafasıdır.
Şimdi de, yüzyıllardır ilk defa kursağı et gören köylümüze "mangal yapıyorlar" diye kızar. Kilo verme derdinde olan geçkin İttihatçı bayan, onları kendi yaptığı gibi "ete değil balığa" yöneltmeye çalışır. Gora filmindeki yumuşak robot gibi, et yiyenleri hor görür.
Osmanlı'ya duydukları nefretle "saray" kavramına şiddetle karşı çıkanlar da, "Atatürk İstanbul'a geldikçe niçin otelde kalmıyordu da Dolmabahçe Sarayı'nı tercih ediyordu acaba" sorumuza ancak küfürle cevap verirler.