Durduk yerde Güneri Cıvaoğlu gündeme getirince benim de aklıma takıldı: Prens Sabahaddin...
İyi kötü mektep medrese görmüş herkes, anne tarafından sarayla akraba, dolayısıyla Prens namıyla maruf Sabahaddin Bey'in "ademi merkeziyetçi" yani "yerinden yönetim" taraftarı olduğunu bilir.
Başka da pek bir şey bilmez bu adam hakkında.
Örneğin sekreteri (kâtibi hususi) ve en yakın yardımcısı Satvet Lütfi Bey'in bir İngiliz ajanı olduğu pek bilinmez. (Satvet Lütfi Bey, kendisiyle röportaj yapan bir yabancı gazeteciye "I'm not a man of honour" demişti, "ben şerefli bir adam değilim!"...)
Teşvikiye'deki evinde gizli geçitler falan vardır.
Günümüzde de birtakım Sabahaddinciler var, hatta "Kürtler'i bırakalım gitsinler" diyecek kadar... Buna yanaşmadığı için Tayyip Erdoğan'dan nefret ediyorlar ve "inanmayın, çözüm süreci diye sizi kandırıyor" şeklinde yayın yapıyorlar. Onların da "nerenin ajanı" oldukları yakında ortaya çıkar. (Hakan Fidan daha iyi bilse gerektir.)
İttihatçılar, başlangıçta bu adem-i merkeziyet fikrine sıcak bakıyorlardı. Sonuçta 1908 darbesini "imparatorluğun bütün halklarına eşitlik" iddiasıyla yapmışlardı. Kısa sürede fikir değiştirdiler, tam tersine "merkezcilik" politikasına sımsıkı sarıldılar. Sabahaddin de 1913 darbesinin ardından, dikta altında gündemden düştü.
Rahmetli Kemal Tahir, "İttihatçılar'ın tuttukları bu yolun imparatorluğun dağılma sürecini hızlandırdığını" söyler dururdu.
Peki tersi olsaydı, yani Jöntürkler'in "diğer kanadının", Prens Sabahaddin'in fikirleri uygulansaydı, imparatorluğun dağılma süreci geciktirilebilir miydi?
Her halk kendi parlamentosunu, kendi hükümetini oluşturacak, devlet başkanı olarak padişahı tanıyacak ama onun dışında serbest olacak... Yani bir tür Ottoman Commonwealth... Günümüzün Kanada'sı, Avustralya'sı, Yeni Zelanda'sı benzeri...
Sanmam. Özerklik arkasından mutlaka tam bağımsızlık isteğini getirecekti. Ayrıca İngiltere ve Fransa bırakmazlardı.
Geç kalınmıştı. Adem-i merkeziyet fikrinin 1908'de değil 1808'de ortaya çıkması gerekirdi!
Çünkü Osmanlı, on dokuzuncu yüzyılın başlarında hem sistem, hem ekonomi, hem maliye, hem ordu olarak bitmişti...
Tanzimat da onu kurtaramazdı, kurtaramadı.
Ancak o zamanlar, yani vakitlice hamle yapılsaydı çatırdayan imparatorluk bir Commonwealth'e dönüşebilirdi, Batı emperyalizmi daha oluşmadan ve bize fazla bulaşmadan...
Fakat imparatorluğu yöneten Osmanlı Türkleri'nde o zamanlar böyle bir bilinç ve arayış da, bunu oluşturacak bir "intelligentsia" da, uygulayacak kadrolar da yoktu.
Azınlıklarda vardı bu arayış, örneğin Fransız Devrimi'nin etkisiyle, Mithat Paşa'dan seksen yıl önce bir Osmanlı Anayasası isteyen Rigas...
Fakat o da bu "Osmanlı rönesansının" Rum ağırlıklı ve Rum güdümünde olmasını istiyordu tabii, hatta anayasa Rumca yazılacaktı!
İşin matrağına bakın ki, Rigas bağımsız bir Yunanistan istemiyordu, bugün de Kürtler'in çoğunluğu bağımsızlık istemiyor.
Bakalım bizim "neo- Sabahaddinciler", yani "Kürt'ten fazla Kürtçülük yapan Türkler" kazanacaklar mı, yoksa tasfiye mi olacaklar?