Fethullahçı basın yalan yazmaya utanmıyor ya (Abdullah Gül yeni parti kuracakmış, yerseniz), postalcı basın hiç utanmaz.
Meğerse Atatürk "başbakanlık makamını" her şeyin üstünde tutarmış! (Türkçe tercümesi: Erdoğan cumhurbaşkanı olmasın, başbakan olarak kalsın, nasıl olsa buna engel olamıyoruz ya, bari daha da yükselmesini önleyelim...) Erdoğan cumhurbaşkanı olursa ülkeyi başbakan gibi yönetecekmiş, oysa Atatürk öyle yapmamış! (Bir hanımın iddiasına göre Türkiye'ye demokrasiyi de getirmişti.) Yani Atatürk, Çankaya'da oturduğu 15 cumhuriyet yılı boyunca etliye sütlüye hiç karışmamış.
Bırakmış, her şeyi başbakan yapsın. Kendisi "sembolik" kalsın.
Atatürk başbakanlık mevkiini o kadar sever sayar, o kadar el üstünde tutarmış ki, 1932 yılında yazdığı Medeni Bilgiler kitabında o makamı çok övmüş. (Atatürk'ün okullarda okutulmak üzere bir Yurttaşlık Bilgisi kitabı yazdığı daha doğrusu yazdırdığı ama imzasını atmadığı bilinir. Bu kitapta aslında müseccel faşistlerimizden ve İnönü'nün kankası Recep Peker'in parmağı vardır.)
Bakın ne demiş Atatürk: "Başbakan devlet yönetiminde maddi ve manevi yükümlülüklerin en büyüğünü omuzları üstünde taşıyan kişidir. Bu nedenle devlete ait başarılardan doğacak en büyük şeref de başbakana ait olur."
Madem öyleydi de Başbakan Erdoğan'a yıllardır niçin küfür ediyorsunuz? Başbakan Menderes'i niçin öldürdünüz? Başbakan Demirel'i niçin iki kere devirdiniz?
Atatürk başbakanı icranın başı ve en yetkili kişi olarak görüyormuş... Öyleyse niçin başbakan seçmeyi Yüce Meclis'in inisiyatifine bırakmamış da hep kendisi tayin etmiş?
İstediği zaman Fethi Bey'e git İsmet'e gel, istediği zaman İsmet'e git Celal Bey'e gel... İsmet'in kovulmasına da "sürmenaj oldu" diye dandik bir kılıf uydursunlar, hiçkimse yutmasın...
Madem başbakan devlet yönetimini omuzları üstünde taşıyormuş, niçin Atatürk dış politikayı kendisi saptamış, büyükelçileri kendisi tayin etmiş, iç politikayı da kendisi tayin etmiş, valileri de kendisi saptamış, meclisi de kendisi "dizayn" etmiş, seçime girecek milletvekili listelerini kendisi yapmış?
Bu hesaba göre şapka devriminin de, hukuk devriminin de, takvim ve saat devriminin de, yazı devriminin de, soyadı devriminin de, kadınlara seçme ve seçilme hakkının da sorumluluğu ve "şerefi" başbakana ait oluyor. (İtiraz etmeyin, Atatürk öyle diyor.) Öyle ya, Atatürk hiçbir işe karışmadan Çankaya'da sembolik olarak oturmuyor mu canım?
Ebedi Şef devrinde durum böyle, vallahi Milli Şef döneminde daha da böyle.
O kadar böyle ki, bugün hiçkimse Milli Şef'in başbakanlarını ha deyince sayamaz.
Refik Saydam ile Hasan Saka ya da Şemsettin Günaltay arasında olumlu ya da olumsuz ne gibi farklar bulunduğunu da ha deyince söyleyemez. (Pardon, Günaltay "azıcık daha bir sağda" kabul ediliyordu ve oyların DP'ye kaymasının önüne "bir nebze geçer" umuduyla atanmıştı, hani bugün de Kılıçdaroğlu'nun AKP oylarını "bir miktar çalar" umuduyla İhsanoğlu adında ilgisiz bir vatandaşı aday göstermesi gibi...)
Recep Peker ile Şükrü Saracoğlu arasında ne fark vardı diye hiç sormuyorum, Göring ile Göbbels arasında ne fark varsa o kadar.
Postalcı basın bu palavralarla hem kendini hem bir avuç emekli memuru kandırıyor, sonra da her seçimde boyunun ölçüsünü alıyor.