Taksim ayaklanmasının kraliçesi Ümit Boyner'e sessizce işten "el çektirilmesiyle" zaten ilk yumuşama sinyalini vermişlerdi.
Aynı koltukta barınamayan sütçü Muharrem Yılmaz'ın gidişi ikinci perde oldu. (Galatasaraylı'ymış çocuk, vallahi bilmiyordum, benden beş altı sınıf küçük.)
Bu arada, İstanbul sermayesinin reisi sayılan Koç Holding'in büyük bir yatırım projesi ve milyarlar uğruna başbakanla barışması, lafı bitirdi, perdeyi kapadı.
Şimdi yeni başkan Haluk Dinçer çok "mülayim" konuştu.
Göreve geldiğinden bu yana ilk kez ağzını açtı ve "kutuplaşmayı" suçladı.
"Bu kutuplaşma görüşlerin, politikaların duyulmasını, sorunların çözümünü engelliyor" dedi.
Yani ne demek istedi?
"Hükümete düşmanlık gütmekle halt ettik" demek istedi.
Üstelik "hükümetle en iyi, en verimli şekilde ilişki kurmamız gerek" diye de ekliyor. Yelkeni suya indiriyor.
TÜSİAD, bükemediği, ne bükmesi, ısıramadığı, koparamadığı, parçalayamadığı eli şimdi artık öpüyor. Daha fazla zarar görmeden barışma yollarını arıyor.
Bu aynı zamanda "Beyaz Türk" de tabir edilen eski burjuva sınıfının "kendisinden başka yeni bir burjuva sınıfı doğmuş olduğunu" ve onun kazandığı gücü kabul etmesi demektir.
Nihayet... Bütün o vahşi kavgalardan sonra...
Darısı küçük burjuvanın da başına.
Artık TÜSİAD yeni ayaklanmaları desteklemeyecek, asilere kumanya dağıtmayacak, yaralarını sarmak için tentürdiyot ve gazlı bez bulundurmayacak, hükümeti dünyaya canlı canlı gammazlayabilmeleri için mağazalarında Internet hatlarını ve zevzeklik sitelerini hazır tutmayacak...
Bu durumda, İstanbul sermayesinin medya askeri Aydın Doğan Beyefendi Hazretleri'nin de, Ekmeleddin İhsanoğlu gibi kaybedeceği başından belli "nafile adaylara" sakil ve gülünç bir destek vermek yerine, külahını önüne koyup iyice düşünmesi gerekmez mi? (Demirören çoktan düşündü de uygulamaya geçti bile.)
Aksi takdirde "paralelle" birlikte o da gümbürtüye gidecektir.
Fethullah Hocaefendi'nin bu kendine "Atatürk çocuğu" süsü veren esnafa hiçbir faydası yoktur ve olamaz.
Aynı uyarı, İstanbul sermayesine uşaklık eden bazı gazeteciler ve bazı üniversite hocaları için de geçerlidir.
Zeminin ayaklarının altından hızla kaydığını hissediyorlar ama dellenip küfüre kuvvet veriyorlar.
Sığınacakları yer kalmayacak: Ya az satışlı, marjinal birtakım misyon gazetelerinde bedavaya yazmak, ya da Internet sitelerinde ötmek ve birkaç bin kişi okursa mutlu olmak...
Bir de hepten açıkta kalanlar var, onların bir kısmı da evinin kadını oldu, dolma sarıyor. İnşallah bazılarına hayırlı birer kısmet de çıkarsa kurtulurlar. Orgazmda ferahlık vardır, bize saldırmazlar.