Gençliğimizde, altmışlı yıllarda, "daaeevrimci arkadaşların" papağan gibi tekrarladıkları bir slogan vardı:
"Türkiye, emperyalizmin pençesinde, yarı feodal, yarı sömürge bir ülkedir!"
Bunların hiçbiri gerçek değildi.
Türkiye, Sovyet emperyalizmine karşı ayakta kalabilmek için onun karşıtı olan Batı emperyalizmine kendisi tutunmuş, kendisi yazılmış, kendisi eklemlenmişti.
Ortada pençe mençe yoktu.
Türkiye buna alışıktı, daha önce de İngiliz emperyalizmine direnebilmek için onun karşıtı Alman emperyalizmine boyun eğmişti. Üstelik, elden gitmekte olan imparatorluğun yerine bir yenisini (Turan) koyma, yani mis gibi emperyalizm yapma hayalleri peşindeydi.
Türkiye dedim, siz tabii onu "Türkiye'yi yöneten bürokratlar" şeklinde anlayınız.
Altmışlı yıllarda Türkiye yarı feodal değil, kapitalizmi nihayet filizlenmeye başlamış, kalkınma yoluna iyi kötü girmiş bir ülkeydi, sömürge falan da hiç değildi.
Yaptığın her tahlil kör slogana dayalı bir yanlış olursa, hayatın boyunca da "gene yenildim" diye ağlarsın...
"Yanlış kambiyo rejimi" gibi ayakbağları duruyor da olsa, kapitalizmi atağa kalkmış, ekonomisi her yıl yüzde sekiz gibi bir daha elde edilmemiş müthiş bir hızla büyüyen, uzun süredir savaş yüzü görmemiş, ordusu sapasağlam ayakta bir ülkenin zırtapozları iki toplu tabancayla "silahlı devrim" yapmaya kalktılar, böylece faşizme kırmızı dipli mumla davetiye çıkardılar.
Bunları, polise saldırıp sopa yemekten zevk alan günümüzün delişmen çocukları anlayabilecekler midir?
Acizliğin diplerinde sürünen muhalefete bir soru sormak isterim:
Türkiye bugün geri kalmış bir ülke değil, orta düzeyde gelişmiş bir ülkedir, acaba bunun farkında mısınız?
Bunun bir "tuzak" olduğunu söyleyenler var.
Hani, sahnede perdede ya da ekranda zirveye çıkmanın zor, ama orada kalmanın daha da zor olması gibi, geri kalmışlıktan orta düzeye yükselmek zor (ki başardık), ama daha ileri düzeye zıplamak daha da zor... Diyorlar.
Türkiye'nin yolunun kaçınılmaz biçimde "tıkandığını" söylüyorlar.
"Küresel sistemin Türkiye'ye buraya kadar izin verdiği, hatta desteklediği, ama bundan fazlasını hoş karşılamayacağı" iddia ediliyor.
Öyle ya, Angela Merkel'in yıllardır becerip de bitiremediği yeni Berlin Brandenburg Havaalanı'na karşılık, Frankfurt'u bile geride bırakacak Üçüncü İstanbul Havaalanı'nı hem de onlardan çok daha çabucak yapmaya kalkınca, karşında ne hikmetse birdenbire Taksim çocuklarını buluveriyorsun!
Köprüyü de yaptırmayacağız, havaalanını da yaptırmayacağız...
İyi, siz de böylece kalkınmamızı baltalayıp emperyalizme uşaklık edin budalalar...
Muhalif iktisatçılar, İstanbul sermayesinin sözcüleri, elbette iktidarı eleştiriyorlar ve bu tıkanmanın "demokrasi ve insan haklarıyla aşılacağını" söyleyip saçmalıyorlar. Üstelik "vizyon" lazımmış ha! Başbakanda vizyon mizyon yokmuş.
Peki muhalif politikacılar ne diyorlar? Hangi vizyonu ortaya koyuyorlar?
Hiçbir şey... Meselenin farkına varmaktan bile çok uzaktalar.
Hangisi daha zavallı, bizim eski "daaeeevrimci" arkadaşlar mı, yoksa bugünkü munkabız ve aciz takımı mı, karar veremedim.