Diyanet İşleri Başkanlığı, erkekte küpenin "mekruh" olduğuna karar vermiş. Fakat uzun saçta bir sakınca yokmuş. Koku sürmek de serbest.
Erkekte küpenin "fıtratı bozmak" anlamına geldiğini söylüyor, buna karşılık uzun saçın "peygamber sünneti" olduğunu belirtiyor. Tabii, temiz tutmak şartıyla.
Eğer erkeğin kadına, kadının da erkeğe benzemesi caiz değilse, entariyle gezen Arap erkeklerine ve pantalon giyen birçok Arap kadınına nasıl bir kulp takacaksınız?
Dövme dinen yasaksa, Kürt kadınlarını aforoz mu edeceksiniz?
Fenerbahçeli futbolcu Caner, uzun saçını atkuyruğu yaparsa kötü kişi de, salıverirse mi makbul?
Osmanlı padişahları da, daha birçok Doğu hükümdarı da küpe takarlardı... Batıda aristokrat erkek makiyaj da yapardı, atkuyruğu saçla da dolaşırdı, peruka da kullanırdı, yüzyıllarca...
"Erkeğin süslenmesinin yasaklanması", iktidara gelen burjuva sınıfının bir akidesidir! Burjuvazi, tabii aristokrasiye de bir tepki olarak "sadelikte eşitlik" sağlamak istemiş, süsü kadınlara bırakmıştır.
Alt sınıfların giydiği pantalon da Fransız Devrimi'nden otuz yıl kadar sonra ünlü İngiliz züppesi Beau Brummel tarafından aristokratlar ve burjuvalar nezdinde moda edilmiş, ama önceleri çok da yadırganmıştı...
Bu moda cilvelerine "Batılılaşmaktan" hiç hoşlanmayan Müslümanlar'ın da boyun eğmeleri ilginçtir doğrusu!
Şimdilerde kısa saç tutkunluğuna kapılmış olan burjuva, 1870'lere kadar saçları omuzlarında dolaştı...
"Serseri" ve "bakımsız" görüntüsü verdiği için en kötü eşkal sayılan "pis sakal" günümüzde erkeğin, özellikle genç erkeğin olmazsa olmaz fiyakası...
Yarın kadınlarda "vatkalı omuz" modası yeniden çıkarsa hepsini eşcinsellikle mi suçlayacaksınız?
Haa, demek ki bütün bunlar "modayla" ilgili ve dinle imanla ilgisi yok. Bir Batı cilvesi.
Diyanet İşleri, bu sonuçlara ve yargılara, "halktan gelen sorular üzerine" varmış...
Mesele de, Diyanet'i bir "fetva kapısı" olarak görmekten kaynaklanıyor. Bu müessese alt tarafı bir devlet dairesidir, başkanı yüksek dereceli bir memurdur ve dini konularda, her ne kadar Zuhal Yorgancıoğlu imzalı şık cüppelerle de dolaşsa, örneğin bir Ankara Müftüsü kadar bile yetkisi olmamak gerekir.
Erkekte küpenin mekruh olup olmayacağına ancak Şeyhülislam karar verebilir. Fakat cumhuriyette de böyle bir müessese yoktur. Diyanet İşleri Başkanı ne Halife'dir ne de Şeyhülislam. Fetva kapısı Atatürk tarafından kapatılmıştır.
Dolayısıyla, Diyanet'in bütün kararları ancak "tavsiye" niteliği taşıyabilirler. Uymak zorunda değilsiniz, küpenizi gönül rahatlığıyla takabilirsiniz, tabii şu "sağ kulak mı sol kulak mı" meselesini bilmeyen birçok kişinin size "başka gözle" bakmasını göze alıyorsanız!
Lakin, bu olaylar bize, halkın çoğunluğunu oluşturan Sünni kesimin dini konularda mutlaka bir "danışman ve rehber arayışı" içinde olduğunu da gösteriyor. Bir "din otoritesi" istiyor. Cami çıkışında hocaya "meselem var" diye yaklaşmak yetmiyor. Sünniler'in başlarında bir "dede" yok ki...
Buna "halk bilinçsiz ve cahil işte" deyip geçerseniz, AKP'nin niçin iktidara geldiğini ve orada kaldığını da asla anlayamazsınız.