Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ENGİN ARDIÇ

İtinayla faşist yetiştirilir

Derlerdi de inanmazdım: İnsan yaşlanınca, dün yediği yemeği unutuyor da, çocukluğunun en hurda ayrıntısını dün gibi hatırlıyor. Nitekim, elli yıldır hafızamın derinliklerine gömülmüş bir konu, su yüzüne çıktı patladı.
Galatasaray Lisesi'nin ilkokulu iki şubeydi. Öğrenciler de hocalarına göre tanımlanırlardı: Muhittin Bey'cilerle Necdet Bey'ciler...
Muhittin Bey daha güleryüzlü, ılımlı ve insancıl, Necdet Bey elinde sopa ve düdükle gezen daha zart zurt bir adamdı...
Ben Muhittin Bey'in öğrencisi oldum. (Buna karşılık örneğin Ali Sirmen iflah olmaz bir Necdetçi'dir.)
Fakat Muhittin Bey, günün birinde her fani gibi emekli oldu. Bu aynı zamanda müdürümüz dünya tatlısı İhsan Bey'in vefat etmesine, onun yerine gene daha zart zurt İbrahim Bey'in geçmesine de denk düşer...
Devir, şimdi gençlere Kanuni devri gibi gelen Adnan Menderes devri... Adını andığım herkese de iyisiyle kötüsüyle Allah rahmet eylesin.
Yukarıki okuldan, asıl Galatasaray'dan bir adam Ortaköy'e geldi, bizi Muhittin Bey'den devraldı. Kalp hastasıydı, iddiaya göre yukarıki okulun haylazlarıyla başa çıkamıyormuş, daha küçüklerle uğraşması kolay olur diye tayinini istemiş.
O gelince okulun havası değişiverdi.
"Klasik Kemalist eğitim" zagonunu saymıyorum, o her Türk okulunun başının derdidir. "Ekstra" eğitimi hatırladım geçen gün birdenbire...
Bu adam hepimizi, ama istisnasız hepimizi fiilen "kolluk kuvveti" yaptı, bacak kadar çocukları.
Evet evet, okulda "nöbet yerleri" ihdas edildi.
Futbol takımının kaptanlık bandına benzer kol bantları yapıldı. Nöbetler bu bantlarla birlikte devrediliyordu. Ne renkti, hatırlamıyorum.
"İkili devriyeler" oluşturuldu. Aylık çizelgelerde, kimin hangi nöbeti hangi arkadaşıyla birlikte tutacağı yazılıydı. Nöbetler elbette ders saatlerinde değil, sabah, öğle ve akşam teneffüslerinde tutuluyordu.
Neyi bekliyor, kolluyor ve koruyorduk?
Hiçbirşeyi ve herşeyi.
Okulun birkaç metrekarelik her parçası bir nöbet bölgesiydi. Taş salon, tahta salon, rıhtım, ön bahçe, yan bahçe, üst bahçe, kum havuzu, hendbol sahası, salonlar arası kısa koridorlar, revir civarı, mutfak...
Her büyük teneffüste hepimiz mutlaka bunlardan birinde görevliydik, ikili gruplar halinde.
Yıllarımız böyle geçti.
Bu kepazelik hangi yönetmeliğe uygundu? Bakanlıktan izin mi alınmıştı, genelge mi gelmişti?
Bizim aklımız ve yaşımız bunu sorgulamaya uygun değildi, fakat hiçbir ama hiçbir öğrenci velisi de, başta rahmetli babam olmak üzere, "hop dedik, ne oluyor" demedi, diyemedi...
Çünkü o sırada hep birlikte marşlar söylüyorduk: Olur mu böyle olur mu, kardeş kardeşi vurur mu?
Esas olarak da Harbiye Marşı'nı tabii: Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız, tufanları gösteren tarihlerin yadıyız!
Efendim memlekette darbe olmuştu da azıcık...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA