Vallahi özledim, Eurovision'un "kelek" dönemini... Luxembourg uzun zamandır katılmıyor, onu da özledim.
"Başkent jürilerinin" borularının öttüğü dönemde, Ankara'da özellikle bu iş için aranıp bulunmuş "lisan bilir" hanım kızın sesini de özledim: "Gud ivining bilmemnere... Först, ay vud layk to tenk yu for dis vandırful şov... Hiyr ar dı rizalts ov dı Törkiş cüri..."
Oylar cep telefonuyla verilir olunca yarışmanın tadı kaçtı. "Gastarbeiter" oyları ne hikmetse hep Türkiye'ye yağdırılınca yarışma milli futbol maçına döndü.
Gerçi Yunanistan-Güney Kıbrıs, İsveç- Norveç, Letonya-Estonya gibi ikili paslaşmalar, uzun yıllardır "bizi ve bu yarışmayı ciddiye almayınız, biz soytarılık ediyoruz" diye bas bas bağırıyorlardı...
Ama Türk basını hep çok ciddiye alageldi.
Semiha Yankı'nın sonuncu olması "Sevr Muahedesi" gibi algılandı. Neyse ki Sertab Erener vatanın bağrına saplanan düşman hançerinden bahtı kara maderini kurtardı. ("Yaş mı da kuru mu?" melodisiyle.)
Tarkan bile ciddiye almamış da "birinciliği garanti ediyorsanız katılırım" demiş TRT'ye... Şimdi öğrendik.
Ajda bunalımlara girdi de kendini üç ay "cöntürk misali" Paris'lere kapattı... "Gavur bundan anlar" yaklaşımıyla içinde "opera" geçen şarkılar da sürüldü ortaya, "caretta" maretta kaplumbağaları geçen şarkılar da...
Bir kere birinci olunca rahatladık, artık kafaya fazla takmıyoruz.
Ama Türk basını takar ve takacaktır.
Mayıs ayında henüz yıldızlar mayo giyip denize girmiyorlar ki kilolara, selülitlere taksın da "yakalasın"... Elbette Hadise'nin bacağına takacak, gösterdiği kadarıyla...
Eurovision yarışması, kötü şarkıların yarıştığı ve içlerinde en az kötünün kazandığı bir "Avrupa alt tabakası" eğlencesidir. Türk pop müziğinin gelişmesine katkısı matkısı da yoktur.
Bu açıdan "kompleksli Türk kamuoyuna" pek uygun düşmüştür, kaybedince ağlaşmak, kazanınca tepinmek üzere...
Fakat Avrupa'ya karşı kompleksimizi çoktan yendik. Basının çemiş kesimi dışında, Eurovision'u kimse çok fazla ciddiye almıyor artık.
Baksanıza, şimdi de TRT Genel Müdürü "önümüzdeki yıl katılmamayı düşünebiliriz" demiş. Eskiden olsa adamı vatan haini ilan ederlerdi.
Evet ya, katılmasak da olur...
Fakat katılırsak bakar bakar gene güleriz, bence katılalım. "Türk motifleriyle süslü" parçalar gönderelim oraya...
Örneğin, "it has dropped on my tent with a plop" şeklinde bir parça düşünülebilir.
Ya da, "soda water to the sobering up, lemonade to the fainted" falan... Şarkıyı İngilizce söyleyince herkes anlıyor, daha etkili oluyormuş ya.
Bir Kürt şarkıcı gönderelim, dünyaya "mesaj" vermiş de oluruz. Dünyanın umurunda olmaz ama her zaman yaptığımız gibi kendimizi kandırır, oyalanırız.