O gün gazetede bir tatlı telaş, bir güzel heyecan... Kılıçdaroğlu gelecekmiş!
Bize bayıldığından değil, kendini mecbur hissettiğinden. Danışmanları "boş bırakma, oraya da uğra" demişler. Seçim öncesi...
Köşe yazarları da "arz-ı endam" edecekler tabii, çaylar içilecek, soru moru soracaklar, o da kendini tanıtacak, adam kara gözlerimizin hatırı için değil bunun için geliyor.
Ben katılmadım. Kılıçdaroğlu'nun hangi konuda ne diyeceğini merak etmiyordum, çünkü biliyordum.
O gün Emre Aköz pat diye sormuş: "Dış politikanız nedir?" Kılıçdaroğlu da pat diye cevap vermiş: "Yurtta sulh, cihanda sulh." Elbette. Hayatta en hakiki mürşit de ilimdir.
Bu politikayı Kemalistler ne zaman, ne ölçüde uygulamışlardır ve de ne anlama gelmektedir?
Örneğin, bir zamanların "esir Türkler'i kurtarma" tutkusu buna ne kadar uymaktadır? (Ortalıkta esir Türk kalmayınca laf da bitti. Uygurlar var ama Çin'e kimse bulaşamıyor.
Hem, Uygurlar yüzünden Çin'le papaz olursanız sonra onunla nasıl ittifak kuracaksınız Amerika'ya karşı? Yaaa, bunu hiç düşünmüş müydünüz muhterem faşistler?) "Yurtta sulh cihanda sulh" temel ilkemizdi de niçin savaşı göze alıp "Hatay işine" girdik?
İnönü çekiniyor, Suriye üzerinde "mandaterlik" hakkı bulunan Fransa'yla bir savaştan korkuyor, Atatürk hiç aldırmıyor, Fransa'nın derdinin başından aşkın olduğunu, bizim "oldubittimize" ses çıkaramayacağını söylüyordu. Atatürk haklı çıktı. İnönü'ye de ufak ufak emeklilik yolu göründü.
Israrla Lozan yazmaktan zevk aldığınız Lausanne Antlaşması, Hatay'ı bize mi vermişti?
Balkan Paktı niçin imzalandı?
Var mıydı Yugoslavya'nın bütünlüğünü korumak uğruna savaş tehlikesini göze almak, ilkelerimiz arasında?
İkinci Dünya Savaşı'na girmedik.
Peki sonra niçin Kore'ye asker gönderdik?
Kıbrıs'a niçin çıktık?
Yurtta sulh cihanda sulh için... Peki niçin oranın kuzeyini otuz sekiz yıldır ısrarla elimizde tutmaya çalışıyoruz?
Yurtta sulh... Muhalefeti ezmek, partileri kapatmak, konuşma özgürlüğünü, basın özgürlüğünü ortadan kaldırmak, grev hakkını yoketmek, azınlıkları tasfiye etmek yoluyla sulh... "Zoraki" sulh derler buna.
Ben size "yurtta sulh cihanda sulh" ilkesini halkın anlayacağı şekilde tercüme edeyim: "Şu dönem ve görünür bir gelecekte de çok güçsüz olduğumuz ve öyle kalacağımız için imparatorluğun kanını aramayacağız...
Kaybettiğimiz toprakları yeniden ele geçirmeye halimiz yok, dolayısıyla isteğimiz de yok."
"Kimseye verecek bir karış toprağımız yok, kimsenin toprağında gözümüz de yok" demek, "kayıpları sineye çekiyoruz ama bundan fazla da geri çekilmeyiz" demektir.
Gözünüz yoktu da Hatay'ı niçin aldınız? Gözünüz yoktu da, taa 1881 yılında elimizden çıkmış ve Lausanne'da hiç tartışma konusu bile edilmemiş Kıbrıs'ın bir bölümünü niçin aldınız?
Bürokrat zümresi bizi kandırmasın, meseleyi doğru koysun: Gücümüz yetmediği sürece yurtta sulh cihanda sulh der geçeriz, hele bir kendimize gelelim, düşünürüz!