Refik Erduran'ın değindiği bir konuyu açıklığa kavuşturacağım ya, lafa başladım: "Sevgili Refik Erduran..."
Sonra durdum. Ben ne yapıyordum? Refik Bey benden yirmi dört yaş büyüktü! Onun Ertem Eğilmez'le birlikte yayınladığı Çağlayan Yayınları'nın unutulmaz kitaplarıyla büyümüştüm, tercüme eden de Kemal Tahir ha... (Daha okula gitmiyordum... Fakat bir tek "yeni dünyalarda" dizisini saysam muhabbetime yeterli kanıttır: Merihten Saldıranlar, Seyyareler Çarpışıyor, Feza Canavarları, Kainat Fatihi, İntikam Roketi, Boşluk Korsanları, Mavi Ölüm, Mazisiz Adam, Çıldıran Dünya, Hücum... Hepsi, neredeyse satır satır aklımda.)
Neredeyse babam yerindeki Refik Bey'e niçin "sevgili" demek gibi bir "laubalilik" yoluna sapmıştım?
Çünkü basında adı konulmamış bir gelenek var.
Bir "refikine" sesleneceğin zaman "sevgili bilmemkim..." demek şart.
Böylece "hey basınlı, ben dostum" mesajını veriyorsun. (Yan anlamı: "Amacım polemik yaratmak değil, yanlış anlayıp üstüme gelme...") Okuyucuya da "kendisi yakiiinimdir" demiş olarak hava atıyorsun.
Fakat, "sevgili Ayşe, sevgili Fatma" tamam da, "sevgili Abüzittin" tuhaf kaçıyor.
Bir erkeğin bir erkeğe sevgili diye seslenmesi, akla ister istemez "düzeyli birliktelik" gibi kavramlar üşüşmesine yol açıyor. (Öte yandan, birlikteliklerin düzeysiz olanları da her zaman daha ilginçir.)
Peki ne desek? Sayın Erduran... Fazla ciddi ve soğuk. Bu sefer de aramızda bir tatsızlık varmış sanırlar...
Refik Bey... "Eşitlik" sağlar gibi görünüyor ama bunda da bir "tepeden bakma" ve "mesafe" kokusu var.
Refik ağabey... Asıl bu laubalilik, daha doğrusu teklifsizlik.
Lan oğlum Refik... (Çüş artık!)
Gene en iyisi "sevgili" kalıbına dönmek, nitekim biz de öyle yaptık.
Bir de birbirine sevgili diye diye birbirinin gözünü oyanlar vardır.
Son günlerde kendini birdenbire gündeme getiren bunlardan birisi, Mehmet Ağar'dan sözederken mutlaka "sevgili Mehmet" kalıbını kullanırdı. Bununla okuruna "Mehmet Ağar'la enseye tokatız, bana yamuk yapmayın, bir söylersem sizi mahveder haa" demiş oluyordu.
Benim gençliğimde birçok gerçek sevgilim oldu ama hiç böyle bir sevgilim olmadı!
Son günlerde Türk basınında çok ciddi bir "sevgili dalaşı" izleniyor. 28 Şubat 1997 darbesinin sorumlularının yakalarına yapışılacağı belli oldu ya, hepsi "kendi arkasını kurtarma" derdine düştü. Bir zamanlar içtikleri su ayrı gitmeyen sevgililer şimdi birbirlerini satma yarışına girdiler. Hakaretler de havalarda uçuşuyor.
Basında çok ciddi bir "tasfiye" süreci yaşanıyor. İşe yaramadıkları için kapının önüne konulanlar "beni başbakan mahvetti" diye yalan konuşma ve "kendini fasulya gibi nimetten saydırma" yoluna giderlerken, piyasanın "zehirli otları" da birer birer ayıklanacak... Rezilliklerin hesabı bir bir sorulacak... Daha ne pislikler ortalığa dökülecek, şaşacaksınız...
Bu süreçte birtakım kellelerin gideceği muhakkak da, bakalım hangi sevgili yerli yerinde kalacak, hangi sevgili kodesteki kader arkadaşlarıyla buluşacak, hangi sevgili de vaktiyle cukkaladığı milyonlarca dolarla yetinip emekli olacak?
Öyle değil mi, sevgili hergeleler?