Kılıçdaroğlu "Sabahattin Ali'yi CHP öldürttü" dedi, Önder Sav da bunu "dil sürçmesi" olarak niteledi ya... (Elbette! Ona yakışan da budur!)
Geçen gün Hilmi Yavuz hatırlattı, otuzlu ve kırklı yıllarda yenmiş olan birçok halt daha var. İşin gülünç ve acıklı yanı, birçok cahil Türk solcusunun bunları "başkasından" bilmesi.
Çünkü kendilerine öyle öğretildi, kandırıldılar. (Kandırılmaktan çok memnunlar ve işin doğrusunu öğrenmek için kıllarını bile kıpırdatmıyorlar.) Çünkü bu ülkede birçok kişi bilmez, bilmediğini de bilmez, öğrenmek istemez, öğretene de kızar (örneğin yumurta atar.)
İşte bakın, merhum İlhan Selçuk bundan on yıl kadar önce bir yazı yazmış... O yazısında, "Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin, Ahmed Arif gibi solcu yazarların canına okuyan rejim tek partili rejim değildir, çok partilidir" demiş.
Pes.
Adı geçen yazarlar CHP yönetiminde sürüm sürüm süründürüldüler, içeri tıkıldılar, gazeteleri kapatıldı, kitapları toplatıldı.
Merhum Selçuk, herhalde "ama o zamanlar çok partili sisteme geçilmişti zaten" bahanesinin ardına sığınmış.
İktidarda Milli Şef İnönü var mıydı yok muydu 1946, 1947, 1948 yıllarında? Peki Nâzım Hikmet ile Kemal Tahir'in tutuklandıkları ve hüküm giydikleri 1938 yılında hangi rejim vardı acaba?
Çok kişi Nâzım'ın bu tutuklanmasının "ilk" olduğunu sanır, oysa büyük şair yirmili yıllarda ve otuzlu yılların başlarında da içeri girip girip çıkmıştır. Laf aramızda, "af çıkarıp" onu kodesten kurtaran da 1950 yılında "karşıdevrimci" Demokrat Parti iktidarı olmuştur!
CHP iktidarı, kendisine "biat eden" Yakup Kadri ve Yahya Kemal gibi şair ve yazarları baş tacı etmiş (büyükelçi yapmış), buna karşılık "biatta soğuk davranan" Mithat Cemal, Nahit Sırrı, Abdülhak Şinasi, hele hele sosyalist Sadri Ertem gibi yazarları edebiyattan silmiştir. Bunlar ancak otuz yıl sonra yeniden keşfedilip edebiyat tarihimizdeki yerlerini yeniden almışlardır.
Bazı "muvafık yazarları" hiç saymadım: Memduh Şevket CHP'nin genel sekreteri, Nurullah Ataç cumhurbaşkanlığı tercümanı, Reşat Nuri maarif müfettişi, Falih Rıfkı CHP'nin yayın organı olan gazetenin başyazarıydı... Başta Sabahattin Eyüboğlu ve Azra Erhat olmak üzere Orhan Veli gibi nice aydın da "devlet memuru" olarak maaşa bağlanmışlardı... Öte yandan Kemalettin Kamu ve Aka Gündüz gibileri için "saray şaklabanı" da denilebilir.
Bunları az buçuk mürekkep yalamış herkes bilir de, amaç cahil gençleri kazıklamak!
Aynı gençler, günün birinde, "TAN gazetesi baskınında ve matbaa makinelerinin kırılıp dökülmesi olayında" yer alan yüzlerce militan arasında merhum İlhan Selçuk'un da bulunduğunu öğrendiler!
Evet, 1946 yılının bu ünlü ve utanç verici gösterisinde taşkınlık yapan gençler arasında İTÜ öğrencisi Demirel de varmış, İstanbul Hukuk öğrencisi Selçuk da.
Solcu gençler bunu öğrenince ne yaptılar?
Hiçbir şey duymamış gibi davrandılar.
Çünkü rahatları kaçacak, doğru sandıkları hemen herşeyi sil baştan gözden geçirmeleri gerekecekti. Yumurta atmak daha kolaydı, beyin çalıştırmayı gerektirmiyordu, kol çalışması yeterliydi.