Beşiktaş'ın stadını yıkıyorlarmış... Yerine daha büyüğü, daha fiyakalısı yapılacakmış.
Adına 'İnönü" mü, "Mithat Paşa" mı yoksa "Fiyapı" mı diyeceğimi bilemediğim için, Beşiktaş'ın stadı dedim.
Böylece, tıpkı Emek Sineması gibi, çocukluk anılarımız da çöpe gidecek: Gazhane'nin kara suratlı depoları, skor tabelasının teneke levhalarını merdivene çıkıp değiştiren adam, bir liraya girdiğimiz "Teksas tribünü", çıkışta Dolmabahçe duvarının köşesinde yirmi beş kuruşa mis kokulu ve sımsıcak cevizli çörek satan yaşlı amca... O çöreği yiyebilmek için maç bitmeden birkaç dakika önce dışarı atardık kendimizi... Kalmazdı çünkü...
Stadı yıkmakla doğru yapıyorlar ama yerine yenisini yapmakla iyi etmiyorlar.
Elbette koskoca Beşiktaş camiası, kendine yepyeni ve görkemli stadyumlar uyduran Fenerbahçe ile Galatasaray'dan geri kalmayacaktı...
Ama daha uygun bir yer bulunamaz mıydı?
Niçin Galatasaray, Ali Sami Yen'i olduğu yerde yıkıp yeniden yapmamıştır da çevre yolunun kıyısında daha uzak bir yere taşımıştır?
Beşiktaş niçin böyle bir yer bulamamıştır? (Trafiği düğüm düğüm Fulya Tarlası demedik.)
Sorun parada mı? Araziyi devlete (ya da özel şirkete) satarsın, o parayla başka bir yer alırsın, ya da değiştokuş edersin.
Çünkü o stadyum, dünyada "bir imparatorluk sarayının kıçına yapıştırılmış" ilk ve tek örnektir.
Tamam, konum olarak "maç bitince seyircinin boşalması" kolaydır da...
Saray dibinde top oynanmaz.
Bu stadı yapanlar Osmanlı'dan o kadar nefret ediyorlardı ki, Taksim'deki topçu kışlasını yıktıkları gibi, Dolmabahçe Sarayı'nın dibine futbol stadyumu yapmakta da beis görmediler. (Tuhaftır, Osmanlı'yı yıkıp yokeden ve tarihten de silmek isteyen Büyük Önder, İstanbul'a geldikçe o sarayda kalmakta hiçbir sakınca görmemişti... Bu ne yaman çelişki anne?)
Birinin yerine İnönü Gezisi yapıldı tabii, ötekinin ahırlarının yerine de İnönü Stadı.
(Aynı kişilerin torunları, elli yıl sonra, "sarayın tepesine otel yapılıyor, bu ne rezalet" diye yaygara koparmayı bildiler ama... Çünkü İnönü yaptırınca oluyordu da Özal yaptırınca olmuyordu!...)
Ahırların "rölövesi" herhalde bir yerlerde olsa gerektir...
Bunların görüntüsü yeniden inşa edilerek, çevresinde yeşil alanı da bol tutulmuş bir kültür merkezine, içinde sineması tiyatrosu, konser salonu sergi salonu, kahvesi lokantası olan bir "komplekse" dönüştürülmesi kimsenin aklına gelmedi, belki de kimsenin buna maçası sıkmadı.
Bunun yerine, bazı kişiler stadın yerine "katlı otopark" yapmayı bile düşünebilecek kadar saçmaladılar.
Otel isteyenler de oldu.
Sonunda gene futbol kazandı.
Hep öyle demiyor muyuz, maksat Türk futbolu kazansın... (Lig TV de kazansın.)
Ülkeler hem layık oldukları şekilde idare edilirler, hem de anıtları layık oldukları şekilde şekillenir.
Haydi bakalım, Fiyapı İnönü Stadı'ndan sonra Emlakçı Metin Bey Şükrü Saracoğlu Stadı'nı falan da bekleriz.