Ardahan'ın Damal derler bir ilçesi var, orada Yukarıgündeş köyü diye de bir köy var. Bu köyün karşısında da Karadağ diye bir dağ var.
Varmış, ben gidip görmedim. Fakat beni kınamayınız, gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür. (Kız çocukluğundan ergenliğe geçmek üzere olan çatlamış mezzo soprano sesiyle yanık yanık okunacak: Ordaa... Bir köy var uzaaktaa...)
Her yıl, 15 Haziran ile 15 Temmuz tarihleri arasında o dağda bir "epifani" gerçekleşiyor!
Hıristiyan tanıdıklarınıza sorunuz, epifani, Tanrı'nın yeryüzünde görünmesidir.
Eski Yunan'da rahipler, tanrı heykelciklerini tapınağın giriş kapısının üstündeki pencereden halka gösterirler, buna da epifani denirdi. Halk da zevke gelirdi.
Hıristiyanlar bunu benimsediler, Baba Tanrı'nın kendisi de Tanrı olan oğlu İsa'nın doğumunu, yani ete kemiğe bürünmesini bir epifani olarak kabul ettiler. (Enteller için not: James Joyce aynı kelimeyi başka bir anlamda kullanır ama konumuz bu değil.)
İşte Ardahan'ın Damal ilçesinin Yukarıgündeş köyünde de, her yıl 15 Haziran-15 Temmuz arası epifani kutlanıyor.
Bu "laik" bir epifani... Turkish epiphany... Hani uçan adam Sabri Bey var ya, Turkish Flying Man, onun gibi...
Çünkü efendim, her yıl o günlerde yüce önder Atatürk'ün gölgesi Karadağ sırtlarına vuruyor. Ete kemiğe bürünmüyor da gölge şeklinde...
Bu bir bulut oyunu olamaz, çünkü istatistik bilimi, her yıl aynı biçimdeki bulutun gölgesinin aynı tarihlerde aynı yere vuramayacağını söylüyor.
Karşı tepelerden birinin gölgesi olmalı...
Fakat gazeteci geçinen hiçbir uyanık poposunu çevirip de karşı tepenin resmini çekmediği için karşılaştıramıyoruz...
Lakin, Erzurum Atatürk Üniversitesi tarih bölümü, gölgenin gerçekten Atatürk'e benzediğine dair fetva vermiş. Yani, bilimsel araştırmaya gerek kalmamış.
Bir kere daha baktık, vallahi kaşları da benziyor ama gözlerinin çakmak çakmak olup olmadığı anlaşılamıyor. Bir de, gölge "resmi dairelerdeki standart Atatürk büstü" havasına fazla girmiş, sözgelimi Damal Kaymakamlığı ya da Yukarıgündeş İlkokulu tadında...) Bu gazla, şimdi bir Atatürk Siluetini Koruma ve Yaşatma Derneği kurmak için çalışmalara da başlanmış.
Siluetin nasıl korunacağını ve nasıl yaşatılacağını da herhalde üniversitenin meteoroloji kürsüsü belirler...
Siluete kalkacak hain ellerin kırılması için de bir Atatürk'ün Siluetini Koruma Kanunu mutlaka çıkarılmalıdır. Fakat gölgeye meczup gibi çekiçle saldırmak da pek mümkün olamayacağına göre...
Biz asıl, büyük önderin niçin Çankaya gibi daha bildik, daha ayakaltı, daha "makul" bir tepeye değil de gidip Ardahan'ın ücra bir köyüne vurduğunu merak ederiz.
Acaba Nutuk'ta bununla ilgili bir işaret, bir ipucu, bir öngörü var mıdır?
Atatürk'ün, Konya'daki Hazret-i Mevlana Türbesi'nden göğe yükseleceği söylenen lazer ışınına tutunup aşağı inmesinin geçici bir provası olabilir mi bu?
Atatürkçü Düşünce Derneği bizi aydınlatsın, ama açıklama doyurucu olsun lütfen.