Atatürk'ün diktatör olup olmadığını tartışan saftırıklar, bunu bırakıp "Anayasa'da Atatürk ismi geçmeli midir, geçmemeli midir?" sorusunu sorsalar daha iyi ederler.
Geçmemelidir.
Hemen de ite kopuğa duyuralım: Anayasa'da Atatürk isminin geçmemesi, "Atatürk'e karşı olmak" ya da "düşman olmak" anlamına gelmez. Meseleyi çarpıtmayınız.
Fakat anayasalarda özel isim zikredilemez.
Çünkü "kişiye özel kanun" çıkarılamaz.
Anayasa bütün kanunların anası, "asıl kuruluş yasası", eski deyimle Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'dur. Bütün kanunlar ona dayanmak, onunla uyumlu olmak zorundadırlar. Kanunlar kişiye özel olamayacaklarına göre, kanunların kaynağı, "anası" da olamaz. Cemaat abdestini bozmuyorsa imam da bozamaz.
Nitekim hiçbir ülkenin anayasasında özel isim görmedik. Belki yanılıyoruz, belki atladık, daha iyi bilen varsa bizi uyarsın. ("Faşizm altına yattıkları" için sıkıyı görünce Amerika'ya kaçan bazı çokbilmiş civelekler şimdi yazı yazıyor olsalardı belki hatamızı düzeltirlerdi!)
Amerikan hukukunda "George Washington ilkeleri" diye bir kavram var mı?
Fransız dördüncü ve beşinci cumhuriyetlerinin anayasalarında "Büyük Kurtarıcı General De Gaulle"den sözediliyor mu?
Robespierre gibi kanlı bir diktatör bile 1793 Anayasası'na kendi adını eklememişti yahu...
Sovyetler Birliği anayasasında "Lenin ya da Stalin inkılapları" zikredilmiş miydi?
Hitler mi? Onun yeni bir anayasa yapmasına gerek yoktu ki, yürürlükteki anayasa ve seçim kanununa göre demokratik yoldan iktidara gelmiş, katıksız diktatörlük yetkilerini bile anayasaya dayanarak cumhurbaşkanından (Hindenburg) almıştı...
Kefereyi bir yana bırakın, bizim 1921 ve 1924 anayasalarımızda Atatürk adı geçiyor mu? Gazi Mustafa Kemal Paşa kendi adını koymamış, siz ondan da daha Atatürkçü olduğunuz için siz koyuyorsunuz...
1961 Anayasası'nın girişinde bile "Türk milliyetçiliği" ve "Atatürk devrimlerinden" ayrı ayrı sözediliyor, "Atatürk milliyetçiliği" diye bir kavram yok!
Bu kavram, kerimesinin deyimiyle "doksan beş yaşına gelmiş ve ömrünün en az elli yılını ülkesinin mutluluğu için harcamış bir adamın" emirle yazdırdığı "Orhan Aldıkaçtı metninde" yer alıyor.
Muhalif gazeteciler her ne kadar o anayasayı çok beğendiklerini, değişmemesi gerektiğini beyan etseler de... Kim beğenirse beğensin, özel isime dayalı bu anayasa "teknik" açıdan sakat. Daha girişinden sakat.
Tabii biz, bu anayasanın değişmemesi için mücadele vereceğini söyleyen İstanbul Barosu kadar hukuk bilemeyiz... Sağduyu hukukla çelişince bunun sorumlusu biz değiliz. Ama şunu biliriz: Kanunu uygulayanların otoritesi, "vazı-ı kanun"un yani kanun yapıcının otoritesinin üstüne çıkamaz. Türkiye Büyük Millet Meclisi ne derse, ne karar verirse, hangi yasayı çıkarırsa İstanbul Barosu da ona boyun eğecektir.
Bu arada kimse kalkıp da "Türkiye'nin kendine özgü şartları vardır" demesin. Çağdaş hukuk sisteminde "kendine özgü hukuk" yoktur ve olamaz.
"Biz bize benzeriz" deyip kaynak göstermeye kalkmayınız, "Anadolu rock" yapan zıpır oğlanların "Dadaloğlu der ki, Karacaoğlan der ki..." diye eskilerden kaynak göstermeleri gibi...
Biz bize benzediğimiz için uzun süre iki yakamız biraraya gelemedi. "Biz bize benzemekten kurtulduğumuz ölçüde" dünyayla bütünleşme yoluna girdik.
Artık azıcık da bize değil çağdaş ülkelere benzeyelim yahu!
Bayramınız mübarek olsun efendim.