Tarih, 28 Ocak 1938... Tövbe, "28 İkincikanun" demeliydim, çünkü 1938 yılında ülkemizde "ocak" diye bir ay yoktu.
Siz de, ne olmuş o tarihte diyeceksiniz. Anlatacağım.
İspanya'dan yeni geldim ya, bir süre dilimden düşmez artık. Çok keyifli, çok kafa dengi bir yazar keşfettim: Juan Eslava Galan.
Benim yaşlarımda, kabak kafalı, ak sakallı, gözlerinin içi gülen sevimli bir adam. Öyküleri, romanları da varmış, asıl İspanya'nın yakın tarihini kendi kafasına göre anlattığı kitapları peynir ekmek gibi satıyor.
Çok temiz, duru bir İspanyolcası var, ben bile anlıyorum. Bir haftadır onunla haşır neşirim: "Hiçkimsenin Hoşuna Gitmeyecek Bir İç Savaş Tarihi" (Una Historia De La Guerra Civil Que No Va A Gustar A Nadie)...
Elbette her iki tarafı da yerden yere vuruyor. Faşistlerle komünistlerin ve anarşistlerin nasıl tepiştiklerini ve arada insanlara nasıl yazık olduğunu anlatıyor. Hem üzülüyor hem iki tarafla da dalgasını geçiyor.
Fakat kitabını bir Türk'ün okuyacağını bilseydi, belki de "Bir Türk'ün Hele Hiç" diye altbaşlık eklerdi.
Ortalarına gelmiştim, arkasında dipnotları, bibliyografya, endeks falan da var tabii, bir de kronoloji tablosu eklemiş.
Şu kronolojiye bir bakayım dedim. Bakmaz olaydım. Tokat yemiş gibi oldum.
Bakın ne yazmış: "28 Ocak 1938'de Kemal Atatürk'ün Türkiyesi, Burgos hükümetini tanıdı!"
İspanyolca cümlenin aslı da şöyle: "1938, enero, 28: La Turquia de Kemal Ataturk reconoce al gobierno de Burgos."
Çevirdim sayfayı... 10 Kasım 1938: Modern Türkiye'nin babası Kemal Atatürk öldü. Franco'nun hükümetini önceki 28 Ocak günü tanımıştı. ("Muere Kemal Ataturk, padre de la Turquia moderna. Habia reconocido al gobierno de Franco el anterior 28 de enero.")
Vay vay vay...
1938 yılının ocak sonu... İç savaşın tam göbeği...
Başlayalı on sekiz ay geçmiş, bitmesine daha on dört ay var.
O güne kadar asi general Franco'nun Burgos hükümetini bir Hitler Almanyası tanımış, bir Mussolini İtalyası, bir Salazar Portekizi, bir de faşist Japonya.
Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa gibi "düzgün" devletler, karar vermek için savaşın bitmesini bekliyorlar.
Biz, kuşatma altındaki Madrid'den Valencia'ya taşınmış İspanyol Cumhuriyeti'nin meşru hükümetini piç gibi bırakmışız.
Başvekil Celal Bayar, hariciye vekili Tevfik Rüştü Aras. Bunlar da güya "İnönü'nün alternatifleri" ha...
Niçin aculluk etmişiz? Tercihimizi Franco'dan yana kullanmak için önemli bir gelişme mi olmuş? Hayır. Faşistler Talavera ve Toledo üzerinden Madrid'e dayanmışlar ama alamamışlar, kuzeyden denemişler, Guadalajara dağlarından, söktürememişler, Akdeniz kıyısıyla ikmal yolunu güneyden kesmek istemişler, Jarama üzerinden, başaramamışlar.
Gerçi Bilbao ve Santander'i ele geçirmişler ama maç henüz ortada. Cumhuriyetçilerin Teruel ve Ebro muharebelerinde yenilmelerine, güçlerinin tükenmesine, iç savaşı "kazanamayacaklarının" anlaşılmasına daha çok var, ama Türkiye yekten Franco'yu tercih ediyor.
Türkiye Cumhuriyeti, İspanya Cumhuriyeti'ne sırtını dönüyor. Hani şu "çok dost ve müttefik" olduğumuz Sovyetler Birliği'nin desteklediği İspanya Cumhuriyeti'ne...
İspanya İç Savaşı'na her ülkeden binlerce gönüllü koşup giderken Türkiye'den ilaç için bir tek Allah'ın kulunun katılmamış olması öteden beri kafamı kurcalardı ama bu kadarı da ağır geldi.
Zil, şal ve gül ha? Yazıklar olsun.