Tarih öğretmeni olma hakkına sahip, Türk, Osmanlı ve dünya tarihini bilen, halkın severek izlediği dizilerde başrol oynamış, çalışkan, özverili, disiplinli, yardımsever, özgürlükçü, barışçı ve başarılı bir genç kadınım. Artık daha fazla kullanılmak istemiyorum.
Tövbe ıstağfirullah, bendeniz değil efendim, Aysun Kayacı... Böyle demiş.
Ben kadın da değilim, ne yazık ki genç de değilim. Tarih öğretmeni olmaya da hak falan kazanmadım.
Televizyona çok çıktım ama dizilerde oynamadım. Kendi hakkımda "çalışkan, özverili, disiplinli, yardımsever, özgürlükçü, barışçı ve başarılı" gibi tanımlar kullanmayı da hayatımda hiç düşünmedim, bizim zamanımızda böyle konuşmak ayıp sayılırdı, artık değilmiş.
Aysun Hanım, tarihe geçmiş olan o ünlü "çobanın oyu" özdeyişiyle artık daha fazla hatırlanmak istemiyormuş. Tarih bilgisiyle ve sanatıyla hatırlanmak isteyebilir.
İşin kötüsü, biz o ünlü özdeyişin "tamamını" hatırladık: "Benim verdiğim oyla ayaktakımının, dağdaki çobanın oyu bir olabilir mi?"
Bazı köşe yazarlarımızın "kız haklı" demiş olduklarını da...
Unutulmasını istiyorsa hemen unutalım.
Lakin kamu vicdanına söz geçiremiyoruz, o hatırlar.
Tarih öğretmeni olma hakkına sahip olmadığımız için, Sayın Kayacı'ya tarih öğretmeye kalkacak kadar da densiz değiliz. "Kız haklı" demiş olan AÜSBF mezunlarına hele hiç (bu kısaltmaya Google'dan bakınız.)
Sayın Kayacı, demokrasi tarihinin aynı zamanda bir "eşit oya sahip olma mücadelesi tarihi" olduğunu Yeditepe Üniversitesi tarih bölümünde mutlaka öğrenmiştir. (Boru değil, Yeditepe bu... Sevgili dostumuz Zülfü Livaneli'nin müzik bölümünden mezun olduğu Fairfax Üniversitesi'ne hiç benzemez!)
Siyasal'ın kantininde belki anlatmıyorlar.
Orada Pasarofça Antlaşması'nın maddeleri falan öğretilir.
Sayın Kayacı Fransa tarihini elbette çok iyi bileceği için de, Fransa'da "sansiter" oy hakkından "üniversel" oy hakkına geçişin ne kadar uzun zaman aldığını ve bu uğurda ne mücadeleler verildiğini, öğretme hakkını elde edecek kadar öğrenmiştir mutlaka.
Belli bir vergi ödemeyen vatandaşın (ya da tebanın) oy hakkı yoktu...
1830 devrimi, bu vergi eşiğinin yılda iki yüz franktan yılda yüz franka indirilmesi ve böylece küçük burjuvaların da oy kullanabilmeleri için yapıldı. (Basın özgürlüğü kavgası da vardı tabii.) Tarih öğretmeni olmadığım için rakamlarda yanılabilirim, öğretmen düzeltsin.
Fransa'da "ayaktakımına" oy hakkı, ancak 1851 yılında, başkan Louis-Napoleon'un darbesiyle verildi (gene bir aralık ayında, amcasının "18 Brumaire" darbesi gibi, bu konuyla ilgili Karl Marx'ın ünlü kitabı da geçenlerde yeniden yayınlandı ülkemizde, Aysun Hanım mutlaka okumuştur.)
Adı evrenseldi ama, erkeklere... Kadınlara oy hakkı falan nanaydı...
Yani Aysun Hanım 1981 yılında Türkiye'de dünyaya geleceğine 1881 yılında Fransa'da dünyaya gelseydi, oy moy kullanamayacaktı!
Bunun için taa 1946 yılına kadar beklemesi gerekecekti.
Oysa Türkiye'de kadınlar bu hakka 1935 yılında sahip oldular. (Belediye seçimleri için 1930 yılında.) Bizde "kadın çoban" olmadığı için de bu konu o zamanlar hiç tartışılmadı...
Acaba Atatürk niçin çobana bir, öğretmene iki, mankene üç oy hakkı tanımamıştı?
Tarih öğretmeni vardı ama manken yoktu ülkede... Belki de ondandır.
İşte bu yüzden büyük önder de "beni aynı zamanda tarih öğretmeni olma hakkına da sahip Türk mankenlerine emanet ediniz" diyemedi.
Aman sakın beni de etmeyiniz ha...
Dağdaki çobana emanet ediniz, o bana daha iyi bakar.