Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ENGİN ARDIÇ

Aldı emmioğlu

Profesör Kaya Ardıç amcamın oğludur. Kaya ağabey benden yedi yaş büyüktür. Çok bilgili ve akıllı bir adamdır. İşini iyi bilen bir iktisatçıdır. Fakat kendisi bir bürokrattır, devlet memuru. Bundan, bu kimliğinden kurtulamıyor. Zümresi, dünya görüşünü de biçimliyor. Tıpkı amcası, yani rahmetli babam gibi.
Referandumda "hayır" oyu verecek, katılmam ama saygı duyarım.
O da bana çok kızıyor ama tartışmamız hiçbir zaman "kavga ve küskünlük" boyutuna ulaşmadı çok şükür. (Keşke Babıali leşkerleri de hayvanca üstüme saldırmamış olsalardı da, onlarla da hiç olmazsa "merhabayı" koruyabilseydik...)
Profesör Ardıç (vallahi insanın kulağına hoş gelmiyor değil ha, babalarımız sağ olsalardı da bu günü görselerdi), geçen gün bir televizyon programında çok önemli şeyler söyledi.
Yok efendim, "nepotizma" yani akraba kayırması yapıyor değilim, Profesör Abdülcabbar Zırtıkoğlu da söylemiş olsa gene aynı yazıyı yazardım.
Gönlünden hayır geçtiğini ama gerçekçi bir yaklaşımla "evetlerin" önde gittiğini, evet çıkacağını belirtti. Propaganda yapmadı, dürüst davrandı.
Fakat söylediği "önemli şey" bu değil.
Profesör Ardıç (bu laf hoşuma gidiyor, bir daha yazdım), bu referandumda hayır ya da evet çıkmasından daha çok, "aradaki farkın" yani oranların önemli olduğunu düşünüyor.
Az farkla evet ya da az farkla hayır kazanırsa, bunun ekonomi üzerinde belirgin bir etkisi olmayacağını, çünkü ekonominin güçlü olduğunu hatırlatıyor, Ali Babacan'ın yaptığı işleri "beğendiğini" de hiç gocunmadan ekliyor. Dedim ya, dürüst adamdır.
Ancak... Bu oranın, hangisi kazanırsa kazansın, örneğin "yüzde 60'a yüzde 40" falan çıkması durumunda, bunun ekonomiye etkisi olacağını düşünüyor.
Evetler "açık ara" önde giderse yabancı sermaye yatırımları artacakmış, çünkü istikrar sağlanacakmış, paramızın değeri de yükselecekmiş.
Bir muhalif olarak Prof. Ardıç buna üzülüyor!
Çünkü bu gelişme ithalatı daha da körüklermiş.
Memur ya, "tüketim" ve "yabancı emtia" sevmiyor.
Ben de bir tüketici olarak yerli ya da yabancı "kaliteli mal" istiyorum efendim. Migros'ta Fransız ve İtalyan şarapları buluyorum (mübarek Ramazan günü, tövbe tövbe), bizim ikinci sınıf şarapları kimin nereye sattığı ya da satamadığı da hiç umurumda değil. Onu, Babıali'nin "şarap yazarlığı" yapan cici çocukları dert edinsinler.
Hayırlar yüksek oranda kazanırsa da tam tersi olacak, AKP'nin iktidardan düşme tehlikesini gören yabancı sermaye kaçacak, en azından gelmekte ürkek davranacak, ekonomi küçülecek, paramızın değeri de düşecek.
Ama ihracatçı rahatlayacakmış...
Basit bir "üniversite birinci sınıf İktisat'a Giriş dersi" mantığı.
Paranın değerinin düşmesinin, döviz fiyatlarının zıplamasının, maliyetlerin yükselmesinin "sokaktaki emekçi" üzerinde ne kötü bir etkisi olacağını görmek istemiyorlar.
O zaman da Kaya ağabeyin, "ekonomiyi batırmak pahasına AKP'den kurtulalım" diyen darbecilerden ne farkı kalıyor?
O da memur ama onlar gibi öküz değil, fark bu.
Ama sosyal zümre aynı. Memur. (Liberal aydınlar niçin özel üniversitelere kaçtılar sanırsınız? Devletle göbek bağlarını koparmak, bürokrasiyle aralarına mesafe koyabilmek için.)
Ah, şu "mahalle baskısından" kendini bir kurtarabilse... Yakın çevresi tarafından "aforoz edilme" endişesi aklını fikrini köreltmese...
Ben kendimi kurtardım ve aforoz edildim. Uğramadığım hakaret kalmadı. Ama hiç umurumda değil.
İşte bu da, aynı ailenin iki ferdi arasındaki fark... İvan Karamazov'la Aleksiy Karamazov gibi.
Ya da, Prof. Ardıç'ın çok sevdiği yazar Arthur Miller'in oyun kişilerinden Biff Loman ile Happy Loman diyelim.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA