Amiral gemisi diğer gemilere emir verir, komut verir, direktif verir, yol gösterir. Ama bunu "açık seçik" ve gıllıgışsız yapar. Bayrak çeker, flama çeker. "Gizli mesajlar" şifreli telsiz görüşmelerinde geçerlidir.
Oysa Aydın Doğan Bey'in amiral gemisinin hep uyguladığı bir "taktik" var: Okuyucunun "bilinçaltına" işlemek...
Ergenekon çetesiyle ilişkileri ya da gönül bağları "çok meşkuk" bir arkadaş, bu gazetedeki sayfasında gene Atatürk konusuna dalmış. (Tarihçi kadrosunda çalışan "Osmanlı" arkadaş başka gazeteye kaçınca yerine onu buldular.)
Konusu, "Atatürk'ü kızdıran sanatçılar"...
Okuyucuya şunu düşündürtmek istiyor: Atatürk'ü kızdıran ve bundan korkmayan sanatçılar bile varmış, demek ki o dönem ne kadar özgür, ne kadar demokratikmiş!...
Evet, örneğin Nâzım Hikmet bir akşam "sofraya" çağrılınca "ben Denizkızı Eftalya değilim" diyebilmiş adamdır.
Ama aynı Nâzım Hikmet haksız yere yirmi sekiz yıl hapis cezası yediğinde, devir aynı devirdi...
Arkadaşın yazısından, Atatürk'ün önceleri Muhsin Ertuğrul'u hiç beğenmediğini, ona "maskara" dediğini de öğrendik.
Hayret... Geleneksel Türk tiyatrosunu, ortaoyununu, kuklayı, Karagöz'ü bir çırpıda çöpe atan, tiyatromuzu kesinkes "Batılı" bir yola sokan Muhsin Ertuğrul bu... "Çağdaş" Türk tiyatrosunun babası...
Daha sonra otuzlu yılların "Akın" gibi, "Çoban" gibi ırkçı ve kelek oyunlarını büyük bir başarıyla sahneleyince "sen bizim en değerli sanatçımızsın" övgüsünü de almış ama.
Atatürk bir gün Münir Nurettin'in plaklarını da özel treninden atmış... Kaldırdığı gibi pencereden...
Çünkü bir akşam Münir Nurettin şarkı söylerken Atatürk de sofradan ona eşlik edince büyük muganni büyük öndere "siz söylemeyin paşam, şarkıyı bozuyorsunuz" diyebilmiş...
İşte bu kadar özgür bir ülkeymiş o zamanlar Türkiye.
Peki, öyle olsun.
Ama benim kafama takılan sorulara kimse cevap veremiyor...
"Atatürk'ün sevdiği şarkılar" yetmiş yıldır dillere pelesenk edilmiş, TRT'de her 23 Nisan, 19 Mayıs, 29 Ekim ve 10 Kasım'da döne döne çalına çalına bıkkınlık vermiş bir konudur. Safiye Ayla, Müzeyyen Senar, falan filan. Vardar Ovası, Aliş'imin Kaşları Kara, falan filan.
Benim merak ettiğim, Batılılaşma'nın tek ve tartışılmaz önderi Atatürk'ün niçin ille de "alaturka" sevdiği olmuştu!
Niçin, Atatürk'ün sevdiği şarkılar arasında ilaç için bir tanecik de yabancı dilde şarkı, ya da bir tango yoktu?
Radyoda Türk müziğini yasaklatan Atatürk, niçin kendisi aynı şarkıları "kaçamak" dinliyor ve söylüyordu?
Şimdi densiz bir adam olsam, Stalin'in Amerikan filmlerini halka yasaklayıp Kremlin'de kendi özel sinema salonunda hemen her akşam seyrettiğini hatırlatırdım ama... Özellikle de kovboy ve gangster filmlerini severmiş.
Evet, niçin yoktur Atatürk'ün sevdiği şarkıcılar arasında bir Maurice Chevalier, bir Carlos Gardel, bir Mistinguett, bir Tino Rossi?
"Almanya'yla çok sıkı fıkı olduğumuz" o dönemde niçin yoktur bir Lilian Harvey, bir Willi Fritsch, bir Pola Negri, bir Zarah Leander bile?
Yoksa "emir ve komuta zincirinde kültür değişimi" bu kadar mı yürüyor?
Bizim "alaturkacılar" bu soruya çok bozuluyorlar, bana da kızıyorlar.
Onlar kendilerini savunadursunlar, ben de başka bir yazıda Atatürk'ün, İnönü'nün, bütün bir CHP yönetiminden hiçkimsenin niçin "çağın sanatı sinemayla hiç mi hiç ilgilenmediğini" tartışırım, söz.