Köylü dayı öyle sorar, aklının ermediği bir gelişmeyle, bir yenilikle, ya da bir öneriyle karşılaşınca: "Mala davara faydası var mıdır? Zararı var mıdır?"
Bu "kendi küçük dünyamın sınırlarını aşamam" anlamına gelir. "Kendi günlük çıkarlarım herşeyden önemlidir" anlamına gelir.
"Sığırdan inekten, sütten yoğurttan başka şeyden anlamam, aklım o kadarcığına erer" de denebilir buna...
Bazı muhalefet çevrelerinin anayasa değişikliği tasarısı karşısında takındığı tavır, köylü dayının köylü bencilliğini ve çapsızlığını hatırlatıyor. "Anayasada değişiklik yapılırsa işsizlik mi azalacak?" diye soruyorlar.
Ürünler değer mi kazanacak? Kepenkler mi kapanmayacak? Ücretlere maaşlara zam mı gelecek? Terör mü duracak? Vergiler mi artacak? Yolsuzluklar mı son bulacak?
Üret üretebildiğin kadar...
Zevzekliğin sonu yoktur, onların akıllarına gelmeyen birkaç kıllık da biz ekleyelim: Hastanelerin polikliniklerinde kuyruklar mı kısalacak? Devlet bankalarının önlerinde emekli maaşı bekleme süresi mi azalacak? Okuma yazma oranı mı artacak? Traktör mazotu mu ucuzlayacak? Bizim oğlan karnesinde kırık mı getirmeyecek? Evde kalmış kızlara koca mı bulunacak?
Salla sallayabildiğin kadar...
Buna, "demagojinin hası" denir ki, Süleyman Demirel'in ilmi bile bu kadarına kifayet edebilemez!...
Anayasanın ekonomiyle, hele hele köylü dayı misali "gündelik ayrıntı kaygılarıyla" ne ilgisi var?
Ama meseleye "Angara'da Anayassoo" mantığıyla yaklaşırsan, anayasadan parmak aralarında çıkan mayasıla ya da tependeki saçkırana, belki de belgevşekliğine şifa vermesini bile beklersin tabii.
Yolda yürürken ayağın taşa takılsa "bu ne biçim hükümet" diye ilenmeye başladığın gibi...
Hadi muhalefetin kasaba politikacılarını anladık, çapları bu kadar.
Ya basın mensuplarına ne oluyor?
Ekonomi uzmanı geçinenler bile bu kadar küçülürlerse...
Amaç eleştiri değil tabii, okuru "provoke" edip referandumda evet oyu vermesini önlemek.
Ya da, köylülüğü gıdıklamak.
İşin matrağı, "cirimleri kadar yer yaktıklarının", yani etki alanlarının kendi birkaç bin okurlarıyla sınırlı olduğunun da farkında değiller.
"Cumhuriyet mitingi" tezgâhında da böyle olmuştu. Faşistler tarafından nasıl kullanıldıklarının farkına varamayan binlerce samimi Atatürkçü meydanları doldurmuştu... Bu rakamı abarttılar abarttılar, beş yüz bin kişiyi beş milyon kişi yaptılar.
Sonra seçim sonuçlarına kendileri de şaştılar: Yer yarılıp da içine mi girmişti bu beş milyon kişi yahu?
Şimdi de öyle olacak.
"Evet" çıkınca çok şaşıracaklar: Demek ki bu millet maaşının artmasını istemiyormuş!
Mal davar başka şey, demokrasi özlemi başka şeymiş.
Genç Parti'den milletvekilliğine adaylığını koyan bir arkadaşım, parti seçim barajını aşamayınca çok bozulmuş, şöyle demişti: Bu millet adam olmaz birader!