Atina "mahreçli" yazımızdır efendim:
Pek öyle bir "batma" durumu yok ortada...
Elbette Yunan yetkilileriyle görüşüp de bu sonuca varmış değilim, buraya gazetecilik yapmaya gelmedim. Nefes almaya, kafa dinlemeye geldim, "tebdil-i mekânda ferahlık" arıyorum...
Sokakta gördüğüm insanlara, dükkânlara, vitrinlere bakıyorum. Alışveriş trafiğini kolluyorum.
Otobüse, daha doğrusu troleybüse, metroya, taksiye biniyorum. Bazı meslekdaşlarımın pek sevdikleri deyimle "havayı kokluyorum"...
Misk ve amber değilse de öyle hardal gazı koktuğu da söylenemez.
Kimse zil takıp sokaklarda oynamıyor mutluluktan ama bir Pompei görüntüsü de yok! "Kamu maliyesinin" girdiği sıkıntıyı pek kendi durumlarıyla özdeşleştirmiyorlar galiba!
Daha doğrusu, birey olarak kendilerini bizdeki gibi "devletle" özdeşleştirmiyorlar.
Bizde çok yaygındır, özellikle de çıtkırıldım aydınlar arasında: Örneğin bir Tekel özelleştirilince, sırtından ceketini almışlar gibi üzülür hazret... Kendini maliye bakanı sanıp "dış borçları nasıl ödeyeceğiz" diye kara kara düşünür... Büyükelçimizi alçak koltuğa oturturlarsa da komşusu Mişon'a ters ters bakmaya başlar...
Çünkü ona, "varlığının armağan olması gerektiği" öğretilmiştir, hükümet bir Türkiye-Ermenistan dostluk anlaşması imzalasa kendisi de gidip terzi Artin'i dövecektir.
En küçük Türk memuru ya da memur kafalı gazetecisi, devletin bütün ağırlığını omuzlarında hisseder, yükünü taşır! Öyle şartlanmıştır.
"Sokaktaki Yunanlı", devlet sorunlarını hükümetinin çözmekle yükümlü olduğunu biliyor, ülkeyi oturduğu yerden kendisi yönetmeye kalkmıyor. (Belki Zappion parkının bir köşesinde tartışıyorlardır yaşlılar ama gidip de dinlemedim. Ünlü "Hyde Park Corner" kadar önemli ya da önemsizdir orası.)
Bir de, ülkesinin artık Avrupa Birliği üyesi olduğunu iyi biliyor tabii!
Evet, bizdeki bazı AB düşmanlarının pek güzel belirttikleri gibi "nasıl olsa bir kıyak yaparlar, bizi batmaya bırakmazlar" rahatlığı içinde...
Türk ulusalcıları üzülecekler ama AB buraya sihirli değnekle dokunmuş.
Yirmi yıldır ayak basmamıştım, müthiş değişiklikler var...
Yepyeni bir havaalanı, otoyollar, oteller, alışveriş merkezleri, butikler... Ülke canlanmış.
Avrupa Birliği'ne üyelik, Yunanistan'a "yaramış"...
Ama biz de kimseden beleş destek görmeden, kendi kendimize başardık o havaalanı, otoyol, alışveriş merkezi "atılımlarını"...
Onun için, cumhurbaşkanımız haklıdır, "canım hele o gün gelsin de bakalım biz girmek ister miyiz" diye konuşmakta... "Müzmin muhalefet" üzülecek ama Türkiye'yi hiç yabana atmayınız. Türkiye, "aydın geçinenlerine rağmen" bir yerden bir yere gelmiştir, hem de çok önemli bir yere gelmiştir ama onlar bunun farkında değiller.
Ya da farkında olmamak ve ağlaşmak hoşlarına gidiyor, ne de olsa "sado-mazo" insanlarız!...