İlle hükümete çatılacak ya, şimdi de "Amerikan mandası olduk" geyiği başladı.
Efendim Başbakan'ın Amerika'da ne işi var, niçin Meksika'da geziyor, falan filan... Öyle ya, Atatürk hiç yurt dışına çıkmış mıydı? Demek ki çıkmaya gerek yokmuş.
"Türkiye'nin her şeyi Amerika'da görüşülüyor" diyorlar. Herkes Obama'nın ağzının içine bakıyor, bu ne rezalet?
Sevgili arkadaşlar... Amerikan mandası mı olduk sorgulamasını şimdi değil, 1946 yılında yapacaktınız.
Missouri gemisi geldiği zaman. Ya da rahmetli babanız yapacaktı, Milli Şef önce izin verdiği sosyalist partileri iki sene içinde kapatmasaydı eğer... (Hesapça demokrasiye geçilmişti ya...)
Ondan sonra yapılmış ve yapılacak her geyik abestir.
Niçin NATO'ya girdiğimizi sorgulamak da "ofsaytta" kalır, Celal Bayar'ın Başkan Eisenhower'dan para istemesine kızmak da, Amerikan üslerine karşı çıkmak da... Kendin söyler kendin dinlersin.
Eğer Amerika'nın bu kadar dümen suyuna girmemizi bir komünist olarak sorguluyorsanız, size Stalin'in yediği haltı ve bizi Amerika'nın kucağına nasıl ittiğini hatırlatırım, susarsınız.
Bir CHP'li olarak soruyorsanız, İnönü'nün savaştan sonra birdenbire çark eden dış politikasını hatırlatırım, gene susarsınız.
"Milliyetçi" olarak hiç sormayın da, bazı önderlerinizin Amerika'da gördüğü özel kontrgerilla eğitimi ve Türkiye'deki uygulamaları konusuna hiç girmeyelim...
"Ecevitçi" falan takılıyorsanız, size Ecevit'in Bill Clinton karşısında "esas duruş gösterdiği" fotoğrafı hatırlatırım. Erdoğan hiç olmazsa bacak bacak üstüne atıyor!
"Amerika'ya hayır" diyenler susturuldukları zaman nerelerdeydiniz de şimdi konuşuyorsunuz? Türkiye İşçi Partisi'ni Meclis dışına mahkûm eden ve "öğrenci aktivizminin" fitilini ateşleyen seçim kanunu değişikliğinde Demirel ile birlikte İnönü'nün "dahli" yok muydu 1968 yılında?
Hem solun, gerçek solun susturulmasına çanak tutacaksınız, hem köhne CHP'yi okurunuza sol diye yutturacaksınız, hem de "bu memlekete komünizm lazımsa onu da biz yaparız" diyen Ankara Valisi Nevzat Tandoğan misali "Amerika'ya karşı çıkılacaksa onu da biz yaparız" mı diyeceksiniz?
Öyleyse neden 27 Mayıs'ı, 12 Mart'ı, 12 Eylül'ü savunuyorsunuz?
Efendim? Savunmuyor musunuz? O zaman niçin 12 Eylül'ün "anayasasına" sahip çıkmaya çalışıyor, değiştirme çabalarını baltalıyorsunuz?
"Amerika'dan icazetli" 27 Mayıs darbesi "ilerici" değil miydi canım efendim?
12 Mart müdahalesi Amerika'nın "haşhaş ekimine son verin" talimatını yerine getirmek için yapılmamış mıydı?
Sorular ağır geldiyse bir tek soru sorayım, bir tek yanıt veriniz:
Obama "yeşil ışık" yaksa da yarın bir darbe olsa, zil takıp oynamayacak mısınız?
Hayır mı? Şerefiniz üzerine yemin edebilir misiniz?
Burnunuz uzar ha, çarpılırsınız...
Demek ki, "Erdoğan'ın Amerika'da ne işi var" ya da "Amerikan mandası mı olduk" gibi sorular, "hükümete uyuzluk olsun" çabasının ürünlerinden başka bir şey değil... "Açılım dediler, açılamadı, kapandı" göbeği de bu amaçla atılıyor.
Ama müşteri bu tür malları her zaman sever, önlüğünüzle parlatıp vitrininin ön tarafına çıkarın, alıcısı bulunur.
Laf aramızda, şu "sizin" Mustafa Sarıgül'ün Amerika'ya bakışı nedir yahu, yazsanız da öğrensek. Belki oy vereceğiz canım, bilelim de...