Bizim kuşağın morukları hatırlayacaklardır, şu ünlü "68 olaylarını" tetikleyenlerin başında, bu "gençlik ayaklanması" girişiminin fikir babası Herbert Marcuse geliyordu...
Eski bir Marksist olan bu feylesof, işçi sınıfından umudunu kesmiş, devrim için "gençliğe" bel bağlamıştı.
Eh, gençlik bir sınıf değil bir "kategori" olduğu için de, görüşleri fos çıktı tabii. Olaylarda Fransız gençliğinin en büyük kazanımı, "erkek öğrenci yurduna kız arkadaş sokabilme açılımı" oldu! (Bizimkilerin kimisi köylü, kimisi de memur çocuğu olduğundan, karıya kıza "bacı" gözüyle bakıp gençliklerini değil memleketi kurtarmaya kalktılar. Fransız gençleri mutlu oldular, bizimkiler öldüler.)
Günümüzde de, ekonomik kriz patlayınca gene birtakım "egzantrik fikir babaları" türedi. Yabancısı da var, yerlisi de.
Bizim yerli fikir babalarının fikir babalıkları kendilerinden menkul olduğu için, Bush'un giderayak, Obama'nın da gelirayak icraatına bakıp "Amerika komünist oldu" diye yazan zavallı budalalar bile gördük! Bunların arasında, Recep Tayyip Erdoğan'ı "yeterince solcu olmadığı için" eleştiren saftırıklar da var. Sanki Deniz Baykal'a çatıyorlar.
Amerika'da bulunan çözüm, "yeni Keynesçi" diyebileceğimiz bir tedbirler paketinden ibaretti ve bu işin de ağababası Roosevelt olmuştu, yetmiş beş yıl önce.
Ama üzülmesinler, Batılı babaların durumu da pek parlak değil.
Kapitalizmin bitip bitmediğini tartışıyorlar ama içinden çıkamıyorlar.
Bizde, "eski solcu" oldukları, daha doğrusu "sosyal demokratçılık oynamaktan" bir türlü kendilerini alamadıkları için, onlara uyum sağlamaya çalışan birtakım Türk "mazlum mütefekkirleri" de aynı çıkmazın içindeler...
"Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" şeklinde, boylarından büyük laflar ediyorlar.
Oysa kriz geçecek ve kapitalizm sürecek. Kriz, bilinmedik, beklenmedik bir olgu değil. "Patlama zamanının" kestirilememiş olması, onu yepyeni bir şey yapmıyor.
Çünkü Kondratiev öyle diyor, kapitalizmin "dönem krizlerini" matematik olarak ilk keşfeden iktisatçı.
Bizim mütefekkirlerin Anthony Giddens'ten haberleri var mıdır, bilemem... London School of Economics hocalarından biridir.
Doksanlı yıllarda, ekonomide hem devletin ağırlığını, hem de liberal başıboşluğu reddeden bir arayışa girmişti, "yeni bin yılda yeni bir sosyal demokrasi" peşindeydi. Lafı kulağa hoş geliyordu.
Hiçbir yere varamadı. Onun "müritliğine" soyunan Bill Clinton, Tony Blair, Romano Prodi gibi politikacılar da çok çabuk tarih oldular.
"Ne kapitalist ne de sosyalist" olan "üçüncü bir yol" yoktur. Aranan ve bulunduğu ileri sürülen çözümler, "yumuşatılmış ve sulandırılmış kapitalizmden" başka bir şey değildir. İsterseniz "dişleri sökülmüş" de diyebilirsiniz.
Eski şekliyle olsun yeni havasıyla olsun, sosyal demokrasi de bundan başka bir şey midir?
Bilinen şekliyle sosyalizm geçen yüzyılla birlikte ölmüştür. Öte yandan "kapitalist reformizm", kapitalizme karşı çıkmak değil tam tersine onu kurtarmaya çalışmaktır. Başka bir yol bulacak babayiğidi analar henüz doğurmadılar çünkü "iktisat ilmine" aykırıdır. Bazı arkadaşlar, "soldan yeni bir lider çıkacak, Özal'ı da Erdoğan'ı da aşacak, yeni bir parti kurulacak ve oyların yüzde elliden fazlasını alacak" gibi boş hayallerden kendilerini kurtarsalar iyi ederler...
Öyle bir yol yoktur. Anthony Giddens bile bulamadı, siz mi bulacaksınız?
***
Düzeltme ve özür
Dün kalemim sürçmüş, 1922 yılında Yunan ordusunun "yarımada üzerinden Foça'ya çekildiğini" yazmışım, doğrusu elbette "Urla ve Çeşme'ye" olacaktı. Düzeltir, özellikle İzmirli kardeşlerimden özür dilerim. (Aklım galiba Foça'da kalmış... Foça-Bergama taraflarını pek severim de... Eh, ne yapalım, biz Alaçatı'ya takılmıyoruz, azıcık eski kafalı kaldık!)