Dün, sinemaya hiç önem vermediler, dedim. Durdum.
Bizimkiler vermediler, başkaları verdi.
Yirmili ve otuzlu yıllarda kurulan "totaliter" devletler sinemaya çok büyük önem vermişlerdi... Çağın bombası, müthiş bir propaganda aracıydı da ondan.
Büyük stüdyoların (İtalya'da "Cinecitta", Almanya'da "Babelsberg" ) kurulmaları da gene bu dönemde olmuştur.
Yaptıkları filmler koftidendi... Mussolini İtalyası'nda Roma İmparatorluğu'nu yücelten birtakım serüven filmleriyle, "beyaz telefon filmleri" denilen, genellikle Vittorio de Sica'nın "esas çocuk" oynadığı birtakım aşk öyküleri...
Almanya'da, Leni Riefensthal'ın aşağılık propaganda filmleri, "Yahudi Züss" gibi birtakım aşağılık ırkçı filmler, ve bol bol müzikli komedi... Willy Fritsch, Lilian Harvey, Zarah Leander...
Rusya'da da önceleri müthiş bir atılım (Eisenstein, Pudovkin), sonra Stalin'in uygun gördüğü "hamasi" filmler ve çoktan unutulmuş gitmiş, şimdi ara ki bulasın propaganda filmleri...
Türkiye'de?.. Türkiye'de tık yok.
Türkiye'de sinema, tıpkı tiyatro gibi, gelmiş geçmiş en kötü yönetmenlerden biri olan Ertuğrul Muhsin'e emanet edilmiş... İpekçi kardeşler üç beş kötü film yapıyorlar, o yönetiyor.
Pardon, Muhsin Ertuğrul dememiz gerekiyor. Soyadı kanunu çıkınca, ismini tornistan edip, baba adını önadı, önadını da soyadı yapmıştı muhterem.
Oyunculuğuna yetişemedim, yaşım tutmuyor, sonradan izlediğim sinema ürünleri de, çocukluğumda Şehir Tiyatroları'nda seyrettiğim Shakespeare mizansenleri de, berbattı.
Yeşilçam, ancak onun sultasından kurtulabildiği ellili yıllarda, Demokrat Parti döneminde doğabildi.
Yeşilçam da berbattı ama daha az berbattı!
Anlı şanlı tek parti yönetimi niçin sinemaya burnunun ucuyla bile dönüp de bakmamıştır? Niçin hiçbir altyapı yatırımı yapılmamış, örneğin niçin Kemalist propaganda filmleri üretilmemiştir?
"Bir Millet Uyanıyor"u saymazsanız... Onun birçok sekansı da günümüzde "belgesel" diye yutturuluyor...
Hayrettir yahu, Kemalist rejim sinemanın müthiş gücünün nasıl farkına varamamıştır?
Kötü Halkevi müsamereleriyle yetinmişler, asıl dertleri "batılılaşma" olduğu için de Ankara'ya tiyatro ve opera kurmaya çalışmışlar...
Bu amaçla Almanya'dan getirttikleri kişi, Carl Ebert de, Doktor Goebbels'in has adamı!
Nasıl cumhuriyetin ilk yıllarının Türk mimarisi denemeleri bir yana bırakılıyor, ortalığı Nazi mimarisinin soğuk ve kara suratlı resmi binaları kaplıyorsa, öyle...
Niçin şeker fabrikası yapılmıştır da sinema platosu kurulmamıştır?
Niçin televizyon, en kötü yayıncılık anlayışıyla ve eski teknolojiyle bile olsa, Ankara'ya ancak 1968, İstanbul'a ancak 1971 gibi inanılmaz bir tarihte gelebilmiştir?
İnönü'nün sinemaya aklı ermiyordu, Menderes'inki de televizyona ve turizme basmadı... Neden? Neden bu kadar geç kalındı, geri kalındı?
Ben liberal aydın değilim hemşerim, gazeteciyim.
İşim soru sormaktır, verebilen üçüncü sınıf mazlum mütefekkir de cevap verir.