Tanıdığımız ettiğimiz bir adam değil, Mehmet Barlas yazdı da öğrendik, ona da Mansur Forutan söylemiş, Michael Lind derler bir adam varmış, hem gazeteci, hem tarihçi...
Af buyurun, bendeniz de azıcık öyle sayılırım.
Diyeceğim şudur: Bu adam Avrupa'ya gelsin de Hollandalı gazeteci ve tarihçi Geert Mak'tan gazetecilik ve tarihçilik öğrensin... "In Europe" adında, 1999'da yaptığı "mufassal" bir Avrupa gezisini ve mekânlara bağlı olarak yirminci yüzyıl tarihini anlattığı, sekiz yüz sayfalık anıt gibi şaheserini iki haftadır okuyorum, bitmesin diye de yudum yudum, yavaş yavaş okuyorum... Felemenkçe ya da İngilizce bilen her vatandaşımıza "hararetle" tavsiye ederim, ama öyle böyle değil, gerçekten yüreğimle tavsiye ederim. Umarım en kısa zamanda dilimize de kazandırılır, kapış kapış okunur. Son eseri de Galata Köprüsü'nü ve bağlı olarak İstanbul'u anlatıyor. Tercüme etmek için ne bekleniyor?
Biz berikine dönelim: Efendim bu Michael Lind, Amerika'da "dördüncü cumhuriyetin" idrak edildiğini söylüyormuş...
Kuruluştan iç savaşa kadar birinci cumhuriyet, Roosevelt gelene kadar ikinci cumhuriyet, "medeni haklar dönemine" yani 2004'e kadar üçüncü cumhuriyet (ne demekse?), şimdi de dördüncü.
Böyle saçma sıralama olmaz. Keyfe keder sıralama yapılmaz.
Bunu ancak, tıpkı Obama gibi Roosevelt'i de sosyalist sanan Türk ahmakları yapabilirler.
Yeni bir dönem, niçin Roosevelt'le başlıyor da, ezilmiş imparatorluk halklarının bağımsızlık önderi Woodrow Wilson'la başlamayacakmış? "Milletler Cemiyeti" de onun eseri değil midir?
2004'te Amerika'da devrim mi olmuş da bizim haberimiz yok?
Hayır, Bush ikinci kez başkan seçilmiş. Eee, niçin birincisini saymıyorsunuz?
Belki uzaylılar gelince de beşinci cumhuriyete geçecektir Amerika, ha?
Her canı sıkılan, beğendiği ya da beğenmediği başkana göre cumhuriyet başlatamaz.
"Literatüre" de aykırıdır: Anayasa değişince cumhuriyetin de değiştiği kabul edilir genellikle...
Beylik örnek de elbette Fransa'dır: 1792'den 1795'e kadar birinci cumhuriyet, 1848'den 1852'ye kadar ikinci, 1871'den 1940'ta Almanlar tarafından yıkılana kadar üçüncü, 1946 Anayasası'yla dördüncü, 1958 Anayasası'yla da beşinci... (Aslında 1795-99 arası Directoire, 1799-1804 arası Consulat dönemleri de birer cumhuriyettir ama ne hikmetse saymıyorlar.)
Fakat hiçbir Fransız gazeteci ve/veya tarihçisi, kalkıp da "ben Sarkozy'yi sevmiyorum, öyleyse bu dönemin adını altıncı cumhuriyet yapalım" demez, adama gülerler. "Mitterrand'la yeni bir dönem başlamıştı, onu altıncı sayalım" da demez.
Haa, gerçek değişimi, gerçek ayrımı Fransa gibi açık seçik yapan, adını koymaktan çekinmeyen, korkmayan, utanmayan ülkeler vardır.
Bir de bizim gibi, cumhuriyetin canına sık sık okuduğu halde cumhuriyet kelimesine toz kondurmayan ülkeler... Cumhuriyetin "ruhunu" değil de "lafzını" sevenler...
Türkiye'de, 1924'te tadil edilen 1921 Anayasası'yla birinci cumhuriyet (adının konması 1923), gene 1971'de tadil edilen 1961 Anayasası'yla ikinci cumhuriyet, 1982'de de Kenan Paşa'nın üçüncü cumhuriyeti başlamıştır. Tarihçilerimiz bunu dillendiremiyorlar, ödleri patlıyor.
Biz bir yandan zırt pırt anayasa değiştirir, bir yandan bunu eleştirene hakaret eder, bir yandan da yeni ve demokratik bir anayasaya set çekmek için elimizden gelen her hokkabazlığı yaparız. Bu da "Türk usulü cumhuriyetçilik" galiba.