Geçen gün tanıştığım bir okurum, ayaküstü söyledi... İki kişi tartışıyormuş, o da kulak misafiri olmuş, adamlardan biri ötekine demiş ki:
"Tarih bilmiyorsunuz, tarih! Okuyun Engin Ardıç'ı da tarih öğrenin!"
Eh, bizim Nobel ödülümüz de budur efendim.
Dün Haşmet hatırlattı (Babaoğlu, ama bu golf oynamıyor), bize okulda "Birinci Dünya Savaşı'nda müttefikimiz olan Almanya yenilince bizim de yenik sayıldığımız" öğretilmişti...
Ders kitabının yakın tarih kısmı son sınıfın son haftalarına denk geldiği için çoğunlukla kısa geçilir, laf bir an önce "Atatürk devrimlerine" getirilmeye bakılırdı.
Kuşbazlık edip kendimizi roman okumaya vermeseydik, ne iki Kanal Seferi'nden haberimiz olacaktı, ne Galiçya cephesinden, ne Allenby saldırısından, ne de Kafkasya serüvenimizden...
Varsa yoksa, birçok sersemin bugün bile "kurtuluş savaşımızın bir parçası" sandığı Çanakkale...
Osmanlı İmparatorluğu, padişahlar kendilerini "zevk ve safaya" verdikleri için batmıştı. Oysa cumhuriyet yöneticileri asla zevk ve safa nedir bilmezlerdi!
Ha, bir de, "alacak yer kalmamıştı" da ondan!
Bizim Bursa'dan başlayıp Edirne'yi, İstanbul'u, Belgrad'ı, Budapeşte'yi almamız, Viyana kapılarına dayanmamız çok doğaldı.
Fakat Yunanistan'ın, Sırbistan'ın, Bulgaristan'ın, hatta Arnavutluk'un, hele hele Arabistan'ın bize karşı ayaklanması kurtuluş savaşı falan değil, düpedüz "isyandı" ... Nankör herifler...
Çünkü tarihte ilk kurtuluş savaşını biz vermiştik, bu şerefi kimseye bırakmazdık!
Üstelik o savaşta da "yedi düveli" yenmiştik ha... İki düvel kalmıştı bize bulaşmayan...
İşimize geldiği zaman zalim oluyorduk, işimize gelmediği zaman mazlum.
Üç kıtaya yayılmış bir imparatorluğun çocuklarıydık ama o imparatorluk aynı zamanda geri, çağdışı, aşağılık, berbat bir yerdi!
Eski yazı da "kargacık burgacıktı" tabii...
Herhangi bir üniversitenin herhangi bir tarih bölümünde bunu söylese hocadan dayak yiyecek herif, başımıza ders kitabı yazarı olarak konulmuş, sallıyordu: "Osmanlı'da toprak onu işleyeninmiş, herkes toprağını özgürce eker ve biçermiş" ...
Sonra da coğrafya dersinde gelsin beş tane çimento fabrikasıyla beş tane şeker fabrikası... Sayabilen sınıf geçiyordu. Bunlar cumhuriyetin büyük başarılarıydı.
Bizden sonra da "milli tarih, milli coğrafya" gibi birtakım zırvalar okutuldu çocuklara. "Akkoyunlu devletinin" vezirinin kayınçosunu tanıyorlar, Avrupa'da feodaliteden merkantilizme nasıl geçildiğini bilmiyorlardı.
Zaten, kefere dediğin, "França eyaletinin kralı Françesko'ydu" alt tarafı!
Haşmet, "kaldırın sosyoloji dersini, rahat edin" demiş. Eğitim bu olacaksa, okulları da kapatın, size Maarif Nazırı desinler.