Geçen yıl bu sıralar seçim sonuçları hakkında yaptığı tahminleri makaraya sardığım için madara olan, bunun altından kalkamayan, dolayısıyla da bana düşman kesilen bir adam, benimle uğraşmak istiyor...
Bunu da "politika şekerine" bulamak zorunda tabii, "muhalif yazar" kimliğine sığınıp bize giydirecek ki, okuyucu işin içindeki "bireysel gocunma" boyutunun farkına varmasın.
Fakat tam olarak tutturamadı, açık verdi: Aldığımız maaşı kıskanmalar, gazetenin çalışanlarını bize karşı kışkırtmaya çalışmalar, kendi gözündeki merteğe, yani kendi gazetesinin satış rakamlarına bakmadan bizim gözümüzdeki çöple, tirajımızla uğraşmalar falan, her türlü küçüklüğü sergiledi.
Hatta bendeniz ve Mehmet Barlas için "gazeteci kılığına sokulup SABAH'a monte edilenler" bile dedi ki, haklıdır, buraya gelmeden önce Barlas taksi durağı işletiyordu, ben de kasap çıraklığı yapıyordum!
Sonra döndü bana "bok böceği" dedi, kibar adammış...
Şimdi de "ciğerimi" merak edermiş...
Acaba başbakan aleyhinde bir şeyler yazabilir miymişim?
Yazarım.
Başbakan, "kimse, ama hiç kimse, Kıbrıs Türk halkının kendi yönetiminden, eşit statü ve eşit ortaklıktan vazgeçmesini ve azınlık olarak yaşamayı kabul etmesini beklemesin" demiş.
Böylece "her gün yağladığım" başbakanla ters düşmüşüm.
Arkadaş da, tuhaftır, başbakan "onun yazdığı yazı doğrultusunda konuştuğu için" sevinmiş!
Bu "lafın gelişi arkadaşın" içini rahatlatmak için hemen söyleyeyim: Başbakan yanılıyor.
Kıbrıs Türk halkı, eğer kendi geleceğini kendisi tayin etmek yeteneğine ve gücüne sahipse, sahip olacaksa, olmalıysa, kendi yönetiminden de vazgeçebilir, eşit statüden de, eşit ortaklıktan da... Azınlık olarak yaşamayı da kabul edebilir, kendi bileceği iştir. Türkiye'nin "vesayetini" istemiyorsa istemez, bu yük ona ağır geldiyse kendi tavrını koyar.
Sonuçta, önderleri Mehmet Ali Talat'tır, biz değiliz. Rauf Denktaş'ın yerine onu seçmekle niyetlerini ve "politika değişikliği istediklerini" de belli etmişlerdir.
Kıbrıs Türk halkı, isterse Annan Planı'na "yes be annem" de der, Türkiye'ye "enough be annem" de der.
Biz de bu fikirdeysek bunu yazarız da, çizeriz de, başbakan bize karışamaz!
Bana bulaşan lafın gelişi adam, şu cümleyi kurmamı istemiş: "Tayyip Bey, sen Kıbrıs'ı Türkiye'nin sömürgesi mi sandın?"
"Tayyip Bey" ifadesi yakışıksız ama madem öyle istiyor, kendisini mutlu edeyim:
Tayyip Bey, sen Kıbrıs'ı Türkiye'nin sömürgesi mi sandın?
Tamam mı, sen de arzuladığın ciğere kavuştun mu koçum? Ayılana gazoz, bayılana limon da veririm.
Böylelikle beni tuzağa düşürdüğünü sanacak, bana bunu "söyletmeyi başardığın"(!) için beni buradan kovmalarını bekleyeceksin herhalde, yüreğin soğusun diye...
Bekle bakalım. Ama bu arada o "kutularını" uygun bir yere sok, boşuna uğraşırsın, sana bir daha yanıt vermeyeceğim.
Çünkü sen, benim hakkımda, "AB olmazsa Türk halkı adam olmaz dedi" şeklinde en utanmazca yalanı bile uydurmaktan gocunmayan bir zavallısın. Hayatının sonuna kadar da öyle kalacaksın, ikinci sınıf...