İlahi Yavuz ağabey... Çarkıfelek yarışmasına katılan vatandaşların Yaşar Kemal'i bilmemelerine sinirlenmiş...
Yavuz Donat bu bilgi düzeysizliğinden acı acı yakınıyor.
Eh, ne yapalım, "Türkiye'nin ortalama eğitim düzeyi ilkokul üçüncü sınıftı, son yıllarda çok şükür dördüncü sınıfa geçirmeyi başardık" demiştik, üstünde pek duran olmamıştı.
Zeka düzeyini de Aziz Nesin açıklamıştı da, ben de "fazla iyimser bir yaklaşım" demiştim hani...
Elimizdeki insan malzemesi budur. Bunun için darbecilerin iştahları da kabarmaktadır, "cahil halk gericilere oy verir, demek ki demokrasi bize uymaz" gerekçesine kılıftır.
Fakat atladığımız bir nokta var: Yaşar Kemal'i tanımayanlar, bir okulda anket ya da sınav yapılıp da ortaya çıkarılmış değiller. Bir televizyon programına "hasbelkader" toplanmış vatandaşlar.
Çarkıfelek de bir bilgi yarışması değil.
Aslında, diğer bilgi yarışmalarının da hiçbiri bilgi yarışması değil!
Bunlar "izlenme oranını arttırıp reklam toplamak, yani para kazanmak ve bu paranın az bir kısmını da katılanlara dağıtmak" amacıyla düzenlenen, "alt tabakaya yönelik" eğlence programlarıdır.
Yarışmacıların körkütük cahil çıkacaklarını sunucu da bilir, televizyonun müdürü de.
İşin matrağı, seyirci de bilir. Gerek onun için gerekse yarışmacı için önemli olan "kimin kaç lira götüreceğidir" .
Öyle olmasaydı, elifi görse mertek sanan Ayşe Teyze, "çok ihtiyacım var Mehmet Ali Bey, ne olur yardım edin" diye ağlamazdı! "Bilmiyorum, bu noktada bırakıyorum" der, giderdi.
Öyle olmasaydı, sekiz yüz bin kişi, dandik bir programa katılmak için kuyruğa girmezdi.
İnsanlar parasızlıktan kıvranıyorlar, mesele bundan ibarettir.
Ciddi bir bilgi yarışması düzenle, ödül olarak da kitap ver de, bak bakalım kaç kişi katılıyor...
Ama bu tür "bilgi yarışması tadı verilmiş" eğlence programlarında, "baraj sorusu" olarak "Türkiye'nin başkenti" falan sorulur. Yarışmacı daha işin başında elenmesin de programın tadı kaçmasın diye.
Çok basit soruların çok basit yanıtları da bir türlü alınmaz, araya girip kafa karıştırılarak iş uzatıldıkça uzatılır, bir "enayi gerilimi" sağlanır, program hemen bitmesin diye.
Bir zamanlar biz de para dağıtıyorduk, "eski Star" televizyonunda...
Jülide Ateş, şöyle bir soru sordu: "Bir devleti ve milleti simgeleyen dikdörtgen bez parçasıdır, o ülkenin renklerini taşır, törenle direğe çekilir, törenle indirilir" ...
Epey bekledikten, yarışmacı epey düşündükten sonra yanıt geldi: "İngiliz kumaşı!"
Jülide tıkanmış, bir süre konuşamamıştı...
Yarışan hayvancığa para veremedik ne yazık ki. Hiç de iyi olmadı, diğer seyircileri de katılmaya teşvik etmesi için kazanması gerekiyordu...
Düzeyi yükseltmeyi de denedik. Şunu sorduk: "Polonya'nın başkenti neresidir?"
Cevap: "Avusturya!"
O günden beri televizyonda yarışma programı seyretmem. Aşırı sıcaklarda sinirlenmemek için Yavuz Donat'a da aynı şeyi salık veririm.