Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ENGİN ARDIÇ

Korporatizm

Hasan Bülent Kahraman'ın ağzına sağlık, kelimeyi "telaffuz" etti: Korporatizm. Ben de yazacaktım da, "okuyucu yazıda yabancı kelimeler geçmesinden hoşlanmıyor" diye geri durmuştum. Üç yabancı isim zikredince "Fransızca yazmasana hemşerim" diye eleştiriler alıyoruz...
Oh olsun, bana müstahaktır. Atamayana atarlar, yazmazsan yazarlar.
Hasan Bülent çok basit, çok bilinen, fakat aydınlar tarafından bilindiği için sıradan okuyucunun da bildiğini varsaydığımız ve bu nedenle de üstünde fazla durmadığımız bir gerçeği hatırlatmış: "Kemalizm, korporatist bir ideolojidir" ... (Üff, gene üç yabancı kelime.)
Bunu "formüle" eden de Mussolini... (Aha gene bir yabancı deyim.) İtalya'da yirmi yıl uygulanmıştır, şu anda Türkiye'de de yeniden uygulamak için kıvrananlar vardır.
Çünkü Türkiye'de de geçerliydi, hani o "devr-i saadet" boyunca!
O dönemi göklere çıkaran ve kendini solcu sanan salaklara hatırlatmak isteriz: Türkiye'de sol parti yasak olduğu gibi sendika da yasaktı, grev hakkı da yoktu... Otuzlu yıllarda... Daha doğrusu, 1925-1945 arası, yirmi yıl...
Çünkü "imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz" palavrası dilimize şöyle tercüme edilmelidir: "Bu toplumda imtiyazlar da sınıflar da vardır ama bunun dile getirilmesi yasaktır."
Korporatizm, her işkolunda işçi ile işvereni "aynı çatı altında" bir araya getirir, sendikayı ortadan kaldırır, bir "korporasyon" yani bir çeşit "lonca" kurar, sermaye ile emeği "ortak çıkarlar etrafında" birleştirir. Eh, ortak çıkar bahanesiyle çatışma da olmayacaktır tabii bu düzende, alavere dalavere gene patron baskın çıkacaktır. Devlet kapitalizmi uygulamasında da, patron olan devlet...
İtalya böyleydi. Türkiye de böyleydi. İtalya'da kapitalizm daha gelişmiş olduğu için sıkıntı yaratıyor, Türkiye çok geri ve kapitalizmi çok cılız olduğundan kimsenin sesi çıkmıyordu.
(Komünistler de buna benzer bir dümen tutturmuşlar ve işçiye şöyle demişlerdir: "Bak, artık iktidardasın... Üretim araçları hep senin... Kendi kendine karşı grev yapacaksın? Grev mrev yok, doğru işinin başına!")
Bu durumda... İsmet İnönü ile Recep Peker'e hep kızarız ya, aslında kendilerince tutarlı adamlardı! Korporatist devletin bir üstyapı kurumu olarak "millet meclisi" falan gibi kandırmacalara başvurmasını abes bulmuşlar, 1936 yılında, TBMM'nin dışında ve üstünde yer alacak bir "yüce konsey" tasarlamışlardı! Bu konsey seçimle değil, atamayla oluşacaktı. Öyle ya, tek parti diktası değil miydi yürürlükte olan? Ortada gerçek anlamda ne seçen vardı, ne seçilen... Öyleyse işin adı konmalıydı.
Atatürk çok kızdı, küplere bindi ve bunları bağırıp çağırarak kovdu.
Çünkü Atatürk, Kemalist değildi. Kemalistler tarafından kıskıvrak sarmaya alınmıştı. "Totaliter" değil, "otoriterdi" (işte iki yabancı kelime daha.)
Ve düzenin zıvanadan çıkmakta olduğunu görünce, tercihini "liberal kapitalizmden" yana kullandı! 1923 yılında da böyle yapmış, 1930 yılında da bunu denemişti... 1937 yılında Türkiye bambaşka bir yöne dönmekteydi, Atatürk hasta olmasaydı, "ömrü vefa etseydi", diyelim 1938'de değil de 1958'de aramızdan ayrılsaydı, kırklı yılların, ellili yılların Türkiyesi'nin ne olabileceği hep kafamı kurcalayan bir konudur...
Herkes, 1937'de, Atatürk'ün İnönü'yü başbakanlıktan yürütüp yerine Bayar'ı atamasına "Hatay meselesinin" neden olduğunu düşünür.
Oysa altında, bu girişim de vardır!
Atatürk, onu "kullanmak isteyen" faşistleri affetmemişti.
Atatürkçülük, zemin ve zaman uygun olunca demokrasiye doğru "evrilebilirdi", Kemalizm, hayır. Savaşı Almanya kazansaydı, çok arardınız "çok partili düzen" müzen...
Savaş bitti, faşizm bitti, Kemalizm, yani "İnönü Atatürkçülüğü" de bitti.
Altmış küsur yıldır onu diriltme çabalarına da halk sandıkta gereken yanıtı vermiştir.
Oysa Atatürk ve Atatürkçülük, yaşamaktadır. Çağdaş uygarlık düzeyinde aklın ve bilimin rehberliği her zaman geçerli olacaktır.
Tabii arkadaşlar Atatürk'ün "suretini" milli maçlara götürüp ona amigoluk yaptırmazlarsa!... İşte bu tür adamlar olsalar olsalar Kemalist olabilirler, Atatürkçü değil.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA