Lafı eveleyip gevelemeye hiç gerek yok: 1 Mayıs'ın bayram olarak kutlanmaması, Türkiye Cumhuriyeti'nin koskocaman bir ayıbıdır!
Adnan Menderes'in "işçiye grev hakkı vereceğim" sözünü vererek iktidara gelip sonra da sözünü tutmaması gibi, gelip geçen sözde demokrat hükümetler bu konuda kıllarını bile kıpırdatmadılar.
Hayatta olsaydı, "solun doğal lideri" paşa çocuğu Erdal Bey'e şimdi buradan sunturlu bir selam da gönderirdim... Kendileri bir dönem "iktidar ortağı falan" olmuşlardı ya... Sivas'ta olup bitenleri de aval aval seyretmekle yetinmişlerdi... Süleyman Demirel'e hayran hayran bakmaktan, başka yere bakacak hali yoktu "siyaset bilgesinin"...
Yumurta kapıya gelince "Avrupa'ya uyum sağlamak" için kolları sıvayanlar, elbette bu konuda da gerekeni yapacaklardır.
1 Mayıs mutlaka ve mutlaka "emekçi bayramı" olmalıdır ("bahar bayramı" gibi eski kıvırtmalara gerek yok) ve de mutlaka ve mutlaka tatil olmalıdır.
Çünkü bütün uygar ülkelerde öyledir ve öyle olmuştur.
İmdi... Meselenin diğer boyutuna, madalyonun arka yüzüne de bakalım:
1 Mayıs, ne yazık ki "yara kaşımaktan" ve "yürek soğutmaktan" öte bir anlam da taşımıyor!
Eskiden çeşitli sol parti ve örgütlerin gövde gösterisi gününden başka bir şey değildi. Moskova'da da Kızıl Meydan'dan birtakım roketler falan geçirirler, Amerika'ya karşı gövde gösterisi yaparlardı.
Bayram, bayram olmaktan çoktan çıkmıştı yani... İnsan bayram günü gezer tozar, bağırıp çağırmaya gitmez.
1 Mayıs'ta "1 Mayıs Marşı" söylemenin de artık bir anlamı yok, çünkü işçi sınıfının iktidara miktidara geldiği geleceği de yok. (O marşı bilir misiniz, Mikis Thedorakis'in ünlü "O Andonis" şarkısına "fena halde" benzer, şimdi de Fenerbahçe Marşı "fena halde" ona benziyor!...)
Çünkü, geçen yüzyıl, devrimin şanlı yolunun pek o kadar da şanlı olmadığını gösterdi.
İşçi sınıfını iktidara getirdiklerini söyleyenler en büyük namussuzluğu ettiler, yarattıkları yeni bürokrat sınıfı işçiyi kapitalistlerden bile çok daha fazla ezdi ve sömürdü.
Türkiye'de işçi artık sağlık sigortasının, kıdem tazminatının, yani çok somut haklarının, daha doğrusu varolan azıcık hakkını da bütün bütüne elden çıkarmamanın derdinde...
Türkiye'de, birtakım basın rezillerinin hala utanmadan ve sıkılmadan "sol olduğunu" söyledikleri CHP diye bir parti ve başında Deniz Baykal diye de bir adam var... Bu gibi konularda küçük parmağını bile kıpırdatmayan bir adam...
Türküyü, ister beğenin ister beğenmeyin, tersten söylemek durumundayız dostlarım: Ancak bu böyle gider, sömürü devam eder, yepyeni bir hayat gelmez bizde ve hiçbir yerde... Yepyeni bir güneş doğmaz dağların doruklarından, mutlu bir hayat filizlenmez kavganın ufuklarından... Halkların nasırlı yumruğu balyoz gibi patlamıyor, devrimin şanlı dalgası da dünyamızı kaplamıyor...
Zarar yok. Madalyonu gene ön yüzüne çevirelim, ya da bardağın dolu yarısını görelim: 1 Mayıs mutlaka ve mutlaka bayram olmalı ve mutlaka ve mutlaka tatil olmalıdır. Bu, çalışanların analarının ak sütü gibi helaldir onlara.
Meğer ki o gün Taksim'de gene bir Ergenekon üyesi ya da ayakçısı sağa sola ateş etmeye... Aman dikkat.