Dünya nüfusunun yarısından fazlası artık büyükşehirlerde yaşıyor ve göç gelecek yıllarda zirveye ulaşacak. Önlem alınmazsa sayıları hızla artan megakentler kaos merkezi olacak. Ama şehirler maksimum düzeyde akıllandırılırsa sorun yok.
Megakentlerde yaşayanlar, aile büyüklerinden sık sık "Zamanında buradan arazi alma şansımız vardı. Ama 'yılanların dolaştığı tarlalardı' diye almadık. Şimdi aynı yerlerde bir dönüm arazi bulamazsın" tarzında yakınmaları duyar. Yeni nesil de bu dert yanmalara genellikle "Zamanında değişimi öngörseydiniz, şimdi hayatımız değişecekti" şeklinde cevap verir. Kuşak farkı olsa da 'kolay zenginleşme' hayalleri yıllardır hep büyük şehir temelli kuruldu. Dolayısıyla şehirleşme 1980'lerden itibaren öyle bir ivme kazandı ki birçok alanda kontrol tamamen yitirildi. 1990'da örneğin; dünya genelinde nüfusu 10 milyonun üstünde olan sadece 10 megakent vardı. Günümüzde 16'sı Asya'da, dördü Latin Amerika'da, üçü Afrika'da ve ikisi de Kuzey Amerika'da olmak üzere 28 büyükşehir bulunuyor. 16 yıl sonra ise dünyanın tam 48 megakenti olacak.
İstanbul ilk 10'da yok
Birleşmiş Milletler (BM) kısa bir süre önce dünyanın nasıl hızla şehirleştiğine dair bir rapor açıkladı. BM Ekonomik ve Sosyal İşler Birimi tarafından yayınlanan Dünya Kentleşme Beklentileri 2014 raporunda, günümüzde dünya nüfusunun yarısından fazlasının artık büyükşehirlerde yaşadığı belirtildi. Şimdilerde yüzde 54 olan bu oran artmaya devam edecek. 2050'ye gelindiğinde dünya nüfusu 10 milyara ulaşacak. 10 milyarın yüzde 66'sı da büyükşehirlerde yaşayacak. Yani günümüzde megakentlerde yaşayanlara 2050 yılında 2 buçuk milyar kişi daha eklenecek. Rapora göre 38 milyon nüfusu ile Japonya'nın başkenti Tokyo, dünyanın en kalabalık kenti unvanını koruyor. Diğer en kalabalık şehirler 25 milyon nüfusla Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi, 23 milyonla Şangay (Çin) ve 21'er milyon nüfusla Mumbai (Hindistan) ile Sao Paulo (Brezilya) olarak sıralandı. Raporda Tokyo'nun nüfusunun 2030 yılına gelindiğine 37 milyona düşeceği ancak dünyanın en kalabalık şehri olmaya devam edeceği belirtildi. Yeni Delhi'nin nüfusunun ise aynı yıl 36 milyona yükselmesinin beklendiği ifade edildi. Dünyanın en kalabalık ilk 10 kenti arasına Avrupa'dan hiçbir şehir girmedi. İstanbul ise 13 milyon 954 bin kişi ile listenin 15'inci sırasında yer aldı. BM verilerine göre İstanbul'un nüfusu 1990'da 6 buçuk milyondu ve 2030 yılında nüfusun yaklaşık 17 milyon olması bekleniyor.
Kriz kapıda
1950 yılında dünya genelinde 746 milyon kişinin şehirlerde yaşadığını, şimdilerde ise 3.9 milyar kişinin kırsalı terk ettiğine dikkat çeken BM yetkilileri, önlemler alınmadığı takdirde megakentlerde büyük krizlerin yaşanabileceği uyarısını yaptı. Uzmanlar günümüzde dünya genelinde harcanan elektriğin yaklaşık yüzde 60'ının, kullanılan içme suyunun yaklaşık yüzde 15'inin binalarda tüketildiğine dikkat çekti. Bu nedenle özellikle altyapı ve bilinçli yerleşim alanları oluşturulması konusunda önemli adımların atılması gerektiği vurgulandı. Bunların dışında güvenlik, eğitim, sağlık ve ulaşım gibi alanlarda da maksimum önlemlerin düşünülmesi gerektiği belirtildi.
Hem akıllı hem çevreye duyarlı
BM raporunda yeterli çalışmaların yapılması halinde megakentlerin insanlık adına kırsala göre çok daha yaşanabilir yerler olacağının altı çizildi. BM raporunu yorumlayan bağımsız uzmanlara göre de iyi yönetilmeleri halinde şehirler, ekonomik gelişmeler ile eğitim ve sağlık gibi sosyal hizmetler açısından kalabalık insan kitleleri için birçok fırsatı bir arada barındırabilir. Uzmanlar ayrıca büyükşehirlerde ulaşım, elektrik ve su gibi hizmetleri sağlamanın kırsal ve dağınık yerleşmelere göre çok daha kolay gerçekleştirilebileceğini savunuyor. Ancak megakentlerde yaşamın daha kolay olacağını savunan uzmanlara göre şehirlerin maksimum düzeyde akıllandırılması gerekiyor. Günümüzde 57 milyar doları bulan şehirleri akıllı sistemlerle donatma piyasasının katlanarak büyümesi bekleniyor. Gelecekteki evlerin güvenlik konusundan ziyade çevreye duyarlılık konusunda akıllı olacağı öngörülüyor. Örneğin binaların çatıları seralarla dolu olacak. Hatta binaların, dış cepheleri temiz hava bile üretecek. Bu tarz binalar Singapur ve İsveç'te kullanılmaya başlandı bile. Bunun dışında mühendisler, son olarak güneş ışığından yararlanarak kendi kendini tamir edebilen bir beton ve sağlıklı bakterilerle kaplanmış bir bina yaptı. Dubai'de 4.5 kilometrekarelik bir alana kurulacak dünyanın ilk klima kontrollü kenti de gelecekteki şehirlerin nasıl olacağına dair son örneklerden.
selcuk.eren@sabah.com.tr
@selcukeren5101