Yassıada-14 Eylül 1960- Gece yarısı. Tutuklular apar topar uyandırılıyorlar, giyinmeleri emrediliyor, elleri kelepçeleniyor. Karanlıkta dışarı çıkarılıp, iskeleye indirilip, tekrar sıra ile içeri sokuluyorlar. Bu esnada kamera tutukluların içeriye girişini görüntülüyor.
Amaç halk arasında artan "Yassıada'da tutuklara kötü muamele edildiği" yönündeki dedikodulara son vermek. Bunun için de görüntülerin yer aldığı bir film hazırlayıp, bunu sinemalarda göstermek, böylece rıza devşirmek.
'Düşükler Yassıada'da" isimli bu filmin bazı sahnelerini ilk defa rahmetli Mehmet Ali Birand, Can Dündar ve Bülent Caplı'nın hazırladığı 'Demirkırat: Bir demokrasinin doğuşu" isimli belgeselde izlemiştim. 27 Mayıs 1960 darbesini yapan Milli Birlik Komitesi'nin hazırlattığı bu filme ismini veren 'düşükler', Cumhurbaşkanı Bayar, Başbakan Menderes, DP'li bakan ve milletvekilleri ve hatta DP'li olmakla suçlanan dönemin Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun'du.
Filmde Dışişleri Bakanı, Atatürk'ün nikah şahitliğini yaptığı Fatin Rüştü Zorlu bir yandan ürkek ürkek kameraya bakarken bir yandan odasında kitap okuyor gibi yapıyordu. TBBM Başkanı Refik Koraltan kantinden alışveriş yaptığı esnada rahatsız bir biçimde kameraya bakıyordu. Görüntülerde benim irkilerek garipsediğim şey, arkadaki sesin cüretiydi. Sırasıyla dönemin İstanbul Belediye Başkanı, İstanbul Emniyet Müdürü, Polis memuru ve Menderes'in yakın koruması bu ses tarafından şöyle tanıtılıyordu: "Vatan caddesi başkumandanı Kemal Aygün, barların haraççı başısı Faruk Oktay ve üniversite gençliğinin amansız celladı Bumin Yamanoğlu! işte İstanbul'un kumar, eroin ve cinayet kolektif şirketi!"
Bir diğer görüntüde Menderes masada tek başına oturmuş, kameraya rahatsız ve ürkek bir biçimde bakarak, kendisine verilen yemek yeme emrini yerine getiriyordu. O ses şöyle tanıtıyordu dönemin başbakanını: "Adnan Menderes: Poz vermeden de edemez". Bayar'ın yemek yediği sahne gösterilirken arkadaki sesin cüreti arttıkça artıyordu: "Sofrasında kilosu 1000 liraya satılan siyah havyar bulunmamakla beraber, Bayar iştahından bir şey kaybetmiş görülmemektedir."
Bayar'ı intihara teşebbüs edecek kadar etkileyen bu film DP'liler için atılan iftiralardan daha ağırdı. Yassıada'da kemerini boynuna geçirerek intihara kalkışan, son anda mosmor ve kulağından kan sızar halde bir askerin odaya girmesi ile durdurulan Bayar, kendine geldikten sonra şöyle isyan ediyordu: 'Bize Yeşilçam oyuncuları gibi film çevirttiler, revayı hak mıdır bu?'
Birkaç ay evvel Nimet Baş'ın başında olduğu TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu oldukça geniş kapsamlı ve 27 Mayıs darbesini de kapsayan, pek çok yeni ayrıntıya yer veren bir rapor hazırladı. Rapor 27 Mayıs Darbesini gerçekleştiren Milli Birlik Komisyonu'nun yaşayan üyeleri ile yapılmış bazı mülakatlara yer veriyor. İlgi çekici kısımlardan biri 27 Mayıs'ı bu kişilerin nasıl kodladığına dair cevapları. Bazıları 27 Mayıs Darbesine hala 'devrim, halk ihtilali, askeri müdahale, bürokratik hareket, halk hareketi, Milli Birlik hareketi" gibi isimler yakıştırıyor. Komisyonun dinlediği isimlerden biri olan MBK üyesi Mustafa Kaplan, komisyon üyelerinin "darbe" tabirini kullanarak sorduğu bir soruya tüyler ürperten bir pişkinlikle cevap veriyor: "Simdi Sayın Vekilim, vallahi ben darbeyi bilmiyorum. Benim bildiğim darbe, sanatkârların tahtayı şey yapan, bir vurguyla çalışamazsa ona gelip keserle iki, üç tane güçlü vurmada bulunması bir darbedir ama..."
Raporun yer verdiği mülakatlarda 'Düşükler Yassıada'da' filmindeki cüret neredeyse her MBK üyesinin beyanından okunuyor. Üzerinde sigara söndürdükleri, aşağıladıkları, tekmeledikleri, küfrettikleri ve sonunda idam ettikleri bir başbakanın hatırası hiç mi hiç rahatsız etmiyor onları. Atatürk döneminde başbakanlık yapmış, 77 yaşındaki Bayar'ın intihara teşebbüsü onlar için hiçbir şey ifade etmiyor. Rütbelerini söküp er statüsünde yargıladıkları bir meslektaşlarının, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun'un hayatının geri kalanını emekli maaşı bile almadan, sessiz ve yalnız geçirmesi umurlarında değil.
27 Mayıs sonrası darbeye destek veren ve hatta sokaklara dökülüp kutlayan gençlerden biri olan rahmetli Mehmet Ali Birand'ın özeleştirisini kulakları duymuyor, gözleri görmüyor. Birand, şöyle diyordu o günleri anarak: "Gençtik, heyecan içindeydik! Olur mu böyle olur mu şarkısını söylemiştik. Ülkenin yararına bir şeyler yaptığımıza inanıyorduk. Bugün geriye dönüp bakıyorum ve içimde bir burukluk hissediyorum. İnsan kendi kendine bu şekilde olmamalıydı, böyle bitmemeliydi diyor. İşte o zaman gerçek demokrasiye olan tutku daha da artıyor."
@PINARAKYASAN