ABD Başkanı Donald Trump'ın İran'la yapılan nükleer anlaşmadan çıkma kararı, ABD dış politikasında önemli bir kilometre taşı olacak. Son yirmi otuz yıldır, Amerikan dış politikasının gelecekteki yönü ve gidişatıyla ilgili tartışmalar siyasi gündemi meşgul etti. Bu son karar muhtemelen, birkaç konu bağlamında söz konusu tartışmaları iyice hararetlendirecek. İlk olarak, ABD bu adımla birlikte yalnızlaştı ve müttefiklerinden ciddi ölçüde ayrıştı. Ne Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ne de Alman Şansölyesi Angela Merkel Trump'ı nükleer anlaşma konusunda ikna edebildi. Tabii bu, ABD'nin bir dış politika meselesinde tek taraflı hareket ettiği ilk vaka değil. Geçmişte ABD bazı Avrupalı müttefiklerinin doğrudan muhalefetine rağmen Irak'ı işgal etti. Ancak ABD bu kez, Avrupalı müttefikleriyle birlikte katıldığı uzun müzakerelerin ardından birkaç yıl önce imzalanan bir anlaşmadan çekildi. Bu son karar, Transatlantik ittifakında ciddi bir güven kaybı yaratacak.
İkinci olarak, daha geniş bir çerçeveden bakıldığında Washington'ın uluslararası anlaşmalara bağlılığı hakkında birtakım soru işaretleri oluşacak. Kyoto Protokolü'nün yıllar önce sebep olduğu hasar, ABD'nin Trump döneminde Paris İklim Anlaşması ile Trans-Pasifik Ortaklığı müzakerelerinden (TPP) çekilmesiyle doruk noktasına ulaşmış oldu. Ayrıca bu son karar, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (IAEA) nükleer anlaşmanın ihlal edildiğine dair hiçbir kanıt olmadığı yönündeki raporlarına rağmen alındı. Bu da uluslararası kurumlar ile ABD arasında ciddi bir gerginliğe yol açacak. BM Güvenlik Konseyi'nin diğer daimi üyelerinin bu kararı kabul etmemesi, konsey içinde kesinlikle gerilim yaratacaktır. ABD'nin İran nükleer anlaşmasında çekilmesiyle birlikte, şimdi ABD ve onun küresel ekonomi ve güvenlik alanlarındaki anlaşmalara bağlılığına dair yeni soru işaretleri oluşacak.
Üçüncü olarak, bir kez daha sarkacın bir Amerikan yönetiminden diğerine doğru salındığına tanık olduk. Trump yönetimi, Barack Obama yönetimi sırasında müttefikleri kızdıran uzlaşma girişimine ve İran'la yapılan nükleer anlaşmaya son verdi. Obama yönetiminin İran odaklı politikası, selefi George W. Bush'un İsrail ve Suudi Arabistan odaklı yaklaşımının zıddıydı. Bu zikzaklar, birbirini takip eden Amerikan yönetimlerinin dış politikadaki giderek sıklaşan tutarsızlıklarına ve çelişkilerine zemin hazırlıyor. Ayrıca Ortadoğu'yu istikrarsızlaştırabilecek, bölge ülkelerinde hızlı tavır değişikliklerine sebep olabilecek ve askeri güç yarışına yol açabilecek tehlikeli savrulmaları beraberinde getiriyor.
Dördüncü olarak, söz konusu nükleer anlaşmaya giden yoldaki karar alma süreci, Washington'daki farklı kurumlar arasında kafa karışıklığı ve ihtilaflar olduğunu ortaya koydu. Amerikan dış politikasında kronik hale gelen kurumlar arası çekişme son bir buçuk yılda, Washington'daki değişik kurumlar ile aktörlerin birbiriyle çelişen beklenmedik ve ani açıklamalarıyla yeni bir düzeye ulaştı. Basında çıkan haberlere göre, istihbarat kuruluşları İran hükümetinin anlaşmayı ihlal etmediğine inanırken, Savunma Bakanı Jim Mattis gibi etkili isimler de ABD'nin anlaşmadan çekilmemesi gerektiğini vurguladı. Ancak Trump ve iç kabinesi çekilme kararında ısrar etti. Bu kurumlar arası çekişme, ABD dış politikasının belirlenmesi ve uygulanmasında ciddi sorunlara yol açıyor ve uluslararası topluma çelişkili mesajlar veriyor.
Son olarak, kapsamlı bir strateji veya plan olmadan alınan bu karar, ABD dış politikası açısından önemli sorunlar yaratacak. Son birkaç yıldır en önemli dış politika sorunu, strateji yokluğu ile buna eşlik eden taktikler ve söylemlerin mevcudiyeti oldu. Washington'ın, İran'ın bölgedeki genişlemeci faaliyetleriyle ve vekil güçler vasıtasıyla komşu ülkelerde yürüttüğü istikrarsızlaştırma politikalarıyla nasıl baş edileceği de dahil olmak üzere, bölgeyle ilgili eylem planı yine belirsiz. İran nükleer anlaşmasıyla ilgili bir sonraki adımın ne olacağı da belli değil. İşte bütün bu gelişmelerin ışığında Trump'ın kararı, Amerikan dış politikası açısından cevaplardan ziyade soru işaretleri uyandırıyor. ABD'nin herhangi bir strateji oluşturmadan aldığı daha önceki tek taraflı kararlarıyla birlikte bu son karar, Washington için ciddi sorunlara yol açacak.